Hoşgörü

Hoşgörü bizim dünyamızın yamaçlarının gülüdür, çiçeğidir. Biz onu asırlarca hep birlikte, el ele gönül gönüle vererek temsil etmişiz. Ve inşâallah kökünde böylesine bir hoşgörüyü barındıran bu millet ağacının, yeniden hayat bulması sonucunda onu bir meyve hâlinde dışarıya çıkartacak ve hoşgörüyü bir kez daha tam anlamıyla temsil edecektir. Evet, Ahmet Yesevîler, Yunus Emreler, Mevlânalar, Hacı Bektaşlar bu düşüncenin zirvelerinde dolaşan, bizim dünyamızın insanlarıdır.

Hoşgörü


Milletimizin hoşgörüye bu denli açık olmasında, dinî prensiplerimizin rolü çok büyüktür. Hatta denilebilir ki hoşgörü, kaynağını dinimizden almaktadır. Zira o, aşk, şevk, sevgi platformunda gelişir. Bu platformu çok çeşitli denemeleri ile hazırlayan ise, dindir. Bakın Nebiler Serveri’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem)! O’nun bir adı “Habib”dir.[1] Habib, seven ve sevilen demektir. Bir dinin peygamberine bu ismin veya sıfatın verilmesinin altındaki espri kavranabilse, buna verilen ehemmiyet kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Evet, O, değil insanlara, hayvanlara bile fevkalâde hassas bir şekilde davranmış, onlara verilen en küçük rahatsızlık karşısında ciddî olarak rencide olmuş ve bu konuda etrafındakileri uyarmıştır.[2] Hayvanlara karşı tavrı bu olan Allah Resûlü’nün insanlara karşı davranışı bundan daha ötedir. O, namazda, Rabbisinin huzurunda dururken, bir çocuk ağlaması işitse, o çocuğun annesinin hafakanlarını kalbinde duyar ve namazı acele olarak kılardı.[3] O’na, “Hibbu’r‑Rasûl” yani Peygamber’in sevdiği, sevgilisi unvanını alan Üsame İbn Zeyd’in,[4] bir savaşta samimî olmadığı inancıyla karşı taraftan “Lâ ilâhe illallah” diyen birisini öldürdüğü haberi ulaştığında fevkalâde rahatsız olmuş ve Üsame’ye defaatle “Kalbini yarıp da baktın mı?” demiştir. Öyle ki Hazreti Üsame, “Keşke bu zamana kadar Müslüman olmasaydım da Allah Resûlü’nden bu itabı duymasaydım!”[5] temennisinde bulunmuştur.

Yine O Nebiler Sultanı (sallallâhu aleyhi ve sellem) Me­dine’yi teşrif ettiklerinde, Medine ahalisi ile yapmış olduğu anlaşmada (Medine Vesikası) diğer din müntesiplerine öylesine haklar tanımıştır ki, onlar günümüzde yürürlükte olan İnsan Hakları Beyannamesi’nde, insanlara tanınan haklardan çok çok ileridedir.[6]

Evet, bizim hoşgörü anlayışımıza kaynaklık eden dinimizdir veya hoşgörü, dinimizin tabiatının gereği ve onun bir derinliğidir. Biz, o dini hayatımıza hayat kıldığımız asırlarca, bu uzun zaman dilimlerinde o hoşgörüyü dünya çapında temsil etmişizdir.

Yalnız tarihin bazı dilimlerinde, günümüzde de kısmen olduğu gibi, bu espriyi kavrayamayan bazı marjinal gruplar veya bazı fertler, bu anlayışa ters hareketlerde bulunmuş olabilir. Onları bu tür davranışlara sevk eden, düşünce kayması olabileceği gibi, dış dünyanın etkileri de olabilir. Evet, eli kanlı, gözü kanlı, dili kanlı, müsamaha, tolerans, hoşgörü nedir bilmeyen bazılarının işleyegeldikleri cinayet, bombalama, yaralama, gasp, soygun vb. hâdiseleri bütün mü’minlere mâl etmek, hatta bunu İslâm’ın temel özelliği olarak göstermek doğru olmasa gerektir.

Netice itibarıyla, bütün olumsuz şartlara rağmen, günümüzde bize düşen şey, hoşgörü anlayışını yeniden öncelikle içimizde yeşertmek, daha sonra da çevremizle olan münasebetleri hep bu çizgide sürdürmektir. Zira bu milletin yeniden dirilişi, husumet düşüncelerinin kökünün kesilmesine ve hoşgörü anlayışının yaygınlaşmasına bağlıdır. Allah’a şükür, bu süreç Türkiye’de başlamıştır. Başladığı gibi daima artan bir hızla devam etmesi, sonra bütün bir dünyaya yayılması en büyük dileğimizdir. Günümüzde insanımızın her şeyden daha çok, her zamankinden daha fazla sevgiye, saygıya, el ele tutuşmaya ihtiyacı vardır. Geleceğin dünyası kinin, nefretin, şiddetin, kavganın, savaşın üzerine değil, sevginin, hoşgörünün, birbirimizi kabullenmenin üzerine bina edilecektir.

 

 

[1] Bkz.: Tirmizî, menâkıb 1; Dârimî, mukaddime 8.
[2] Bkz.: Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 4/173; Abd İbn Humeyd, el-Müsned s.15.
[3] Bkz.: Buhârî, ezân 65, 163; Ebû Dâvûd, salât 122; Nesâî, imâmet 35.
[4] Bkz.: Buhârî, enbiyâ 54, fezâilü ashâb 18, hudûd 20; Müslim, hudûd 8.
[5] Buhârî, meğâzî 45; Müslim, îmân 158-160.
[6] Bkz.: Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi 1/118, 170.

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu