Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Müslümanlar gayrimüslimlere nasıl davrandı?

İsrail’den Abant’a katılan tarihçi Benny Morris, hepimizin gözünün içine bakarak, "tarihte Müslümanların Yahudileri dışladıklarını, hatta katliamdan geçirdikleri"ni söyledi.

Bugün İsrail’in yaptıklarına mazeret babında da "Müslümanların da katliam yaptıkları"nı, buna örnek olarak Darfur’u gösterdi. Müslümanların Yahudilere ve diğer din mensuplarına karşı nasıl davrandıklarına dair Marxist Auguste Bebel, Yahudi Max Dumant ve iyi bir Hıristiyan oryantalist olan W. Montgomery Watt’ın şahitliklerine başvurulabilir. "Hz. Muhammet ve İslam Kültürü" (Çev. V. Atayaman, İst., 1987, s. 28 vd.) adlı kitabında Bebel şunları yazar:


".....başka dinden kimselere Doğu’da o zamana kadar eşi örneği görülmemiş bir yumuşaklık ve hoşgörüyle davranılması ve bu kimselerin nispeten kolay yollardan özgürlük ve bağımsızlıklarını elde edebilme olanağı bulmaları, İslâmiyet’in hızla yayılmasının başlıca nedenleridir. Bugün Avrupa’da hâlâ yaygın olan ve İslâmiyet’in, inanmayanlara (başka dinden olanlara) karşı fanatik bir tahammülsüzlükle yaklaştığı sanısına karşı, bunun tam tersinin doğru olduğunu göstermek gerekmektedir. Hıristiyanlar, Museviler ve öteki dinlerden olanlar, Müslümanlık dininin doğduğu ilk günden itibaren, aynı dönemdeki Hıristiyan Avrupa’da akılların ucundan bile geçmeyecek bir rahatlık ve güven içinde yaşamışlardır."

"Museviler ve Hıristiyanlar, gerek İslâmiyet’in en parlak, gerekse daha sonraki dönemlerindeki, hatta günümüze kadar uzanagelen örneklerden görebileceğimiz gibi, İslâm devlet örgütü içinde en yüksek mevkilere kadar gelebilmişlerdir. Yahudiler, bugün bile Hıristiyan Avrupa’da hâlâ kendilerine yasaklanmış onurlu mevkilere ve haklara, İslâm devlet bünyesi içinde her zaman sahip olabilmişlerdir. Hıristiyanlar ve Yahudiler, sarayda çok yüksek düzeydeki görevden sorumluluklar yüklenmişler, çoğu kez halifelerin danışmanlığını yapmışlar, özellikle Doğu’da çok saygın bir yeri olan doktorluk uğraşında sivrildikleri gibi, sık sık halifelerin başhekimliğine getirilmişlerdir. Bütün bunlardan başka, Hıristiyan kilise ve manastırlarının yanı sıra Yahudi sinagoglarının, Hz. Muhammed döneminden önce ve sonra İslâm İmparatorluğu’nun bütün topraklarında çok yaygın olmalarına karşılık, söz konusu dinlerin mensupları, kiliselerinin sınırları içinde tam bir din özgürlüğüne sahip oldukları gibi, gerek çok büyük varlık ve mülklerinin denetim ve yönetiminde, gerekse din işlerinde kusursuz bir özerkliğe sahip olmuşlardır. Ayrıca Hıristiyan ve Yahudi bilim adamları İslâm bilim adamları ile dostane ilişkiler kurmuşlardır; gerek dinî, gerekse hukuksal, tıbbî ve doğalbilimsel konular büyük bir özgürlük içinde ve çok içtenlikli, her türlü resmiyetten uzak bir açıklıkla tartışılabilmiştir; böyle bir ilişki, birçok Hıristiyan devletinde hâlâ olanaksızdır."

"İşte bütün bunların sonucunda, çok erken dönemlerden başlayarak, Hıristiyan Avrupa’nın, derin ve karanlık bir barbarlığın çukurunda debelendiği ve kilise dogmalarına kuşkuyla bakmaya cesaret edebilen ve bu kuşku sonucunda dogmalarını sarsabilecek incelemeler yapmaya kalkışanların amansızca izlendiği dönemlerde, İslâm İmparatorluğu, düşünce özgürlüğünün ve kültürün en üst düzeylerine ulaşabilmiş olmanın mutluluğunu yaşamış ve Doğu, koyu, tutucu bir inanç karanlığına gömülmüş Avrupa’ya bilginin ışığını taşımıştır... Yukarıda betimleyegeldiğimiz ve kimilerine inanılmaz gelen bu hoşgörü aslında çok doğaldı. Hıristiyanlar, Yahudiler ve öteki dinlere bağlı insanlar, İslâmiyet’in öncelikle yayıldığı ülkelerde yüzyıllar boyunca barışçı bir ilişki içinde yaşamışlardı."

Yahudi yazar Max Dumant, "Museviler, Tanrı ve Tarih" adlı kitabında şöyle der: "İ.S. 800’den 1300’e kadar Museviler, Bağdat halifesinin yönetiminde altın çağlarını yaşadılar. Bu, Moğolların Bağdat’a girip her yeri tahrip edişleriyle son buldu. İspanya’da 500 yıl Müslümanların yönetiminde huzur ve güven içinde yaşadılar. Bu da Hıristiyanların Müslümanlar üzerinde İspanya’da katliam yapmaları ve onları oradan sürmelerine kadar devam etti." İki yazardan uzun bir alıntı yaptık; yerimiz kalmadı. Watt’ın benzer değerlendirmeleri için "İslam’ın Avrupa’ya Tesiri" (Çev. H. Yavuz, İst., 1986) kitabına bakılabilir. Bu konu yakında Yeni Akademi Yayınları arasında çıkacak olan "Fanatizm ve Fundamentalizm Arasında İslam" adlı çalışmamızda daha geniş olarak ele alınacaktır.



21.07.2006

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Her ferdin heyet-i içtimaiyedeki tasarruf alanına göre mesuliyeti vardır. Hakikat Damlaları

M. Fethullah Gülen

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu