Duyurular - Genç Adam

Barışa giden yol ‘sulh adaları’ inşa eden okullardan geçiyor

Yaratılan varlıkların en mükemmeli, en kıymetli ve değerlisi olan insana yakışan, hayatını akıl, iz’an ve şuurunu iradi olarak dünya barışının, huzur ve güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunmasıdır.

Barış ve huzur, toplumun yakılıp yıkılması, dünyanın karıştırılıp ateşe verilmesi, insanla gerçekleşen hususlardır. “İnsanla başlayan problemler, sıkıntılar yine insanla halledilmelidir.” İnsan madde ve manasıyla, ruh ve bedeniyle, kalp ve kafasıyla, dünya ve ahiret muvazenesi içinde ele alınmalı ve terbiye edilmelidir ki, topluma yararlı olsun, kimseye zararı olmasın. İnsan fıtratında mücadele ruhu vardır. Her insan kendi doğrularının mücadelesini verir. Önemli olan, gerçek doğruyu tesbit etmesi ve insanın ona inanması ve inandırılmasıdır.

 Dünyanın bütün sorunlarının, sonu ölümle, kabirle bitecek olmasına rağmen dünyaya yönelik bir hayatın benimsenmesinden, bir gün hepsi kaybedilecek olan mal, şöhret, makam, şahsi çıkar ve menfaatlerin öne çıkılmasından kaynaklandığını görüyoruz. Buna karşılık ahirete yönelik hayatın benimsenmesi, şahsın orada vereceği hesaba göre dünyasını tanzim etmesi ise dünya adına huzura ve barışa sebep olmakta, sineleri yaşatma ideali ile dolu olan bu insanlar, kendisi kadar başkalarının da mutluluğuna vesile olmaktadır.

Dünya barışının gerçekleşmesi için her insanın demokratik ortamda, zor şartlar altında da olsa, adil olması, affedici bulunması, zalimin acımasız zulmüne karşı, mazlumun elinden tutması gerekmektedir. İnsanoğlu, bilmediğinin düşmanıdır. Günümüz insanı Rabbini bilmemektedir. Kendisini yaratan Rabbül Âlemin olan Allah’ı tanımayanlar ona düşman olmaktadırlar. Bu düşmanlık, dünyadaki huzursuzluklara kaynaklık etmektedir. Çünkü bu inkâr zaten kendi içinde ağır bir çelişkiyi barındırmaktadır. İnsanoğlu inkâr ettiği halde, Rabbine düşmanlık yapmakla aslında O’nu kabul ettiğini ilan etmektedirler. Çünkü bir şey yoksa ona düşman olunmaz. Peygamberi tanımıyorsa, dini öğrenmemişse düşman oluyor. Onun için dinler, medeniyetler ve kültürler arası diyaloğu geliştirip, inanç, ahlak ve fazilet bakımından insanları aldatmayacak ve ümit verecek bir tavırla örnek olarak adalet ve affetme duygusunu gönüllere yerleştirmeye gayret edilmelidir.

Dinler çatışmanın kaynağı değil, çözümün, barışın, huzur ve güvenin kaynağıdır. Gerçek manada dinleri temsil edenlerin menfaat ve çıkarlarına, makam ve mansıblarına din’i alet etmemeleri gerekmektedir. Barışın, eğitimin, özgürlük ve diyaloğun gerçekleşmesinde hem fertler hem devletler sorumluluk almalı, kıyametler kopmadan sistem oluşturulmalıdır.

Bu mevzuda çok güzel bir örnek geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Birleşmiş Milletler’in Cenevre’de bulunan merkezinin, barışa katkıda bulunmak amacıyla kapılarını açtığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, İsviçre merkezli Diyalog Enstitüsü ve Cenevre Üniversitesi işbirliğiyle bir barış zirvesi gerçekleştirdi. “Barışın inşası için sivil toplumun harekete geçirilmesi” konulu konferansa elliden fazla ülkeden 800’e yakın entelektüel katıldı. Aralarında diplomatların, akademisyenlerin, kanaat önderlerinin bulunduğu bu katılımcılar çok güzel sunumlar yaptılar. Benim de izlediğim bu konferans ve benzerlerinin yaygınlaştırılması dünya barışı için çok önemli. Bu yaygınlaşmanın sağlanması için mevzuya önem vermek, geliştirmek, takipçisi olmak gerekiyor. Hatta sivil kuruluşları teşvik etmenin yanı sıra bizzat kamuoyu oluşturup devlet idarecilerini de teşvik ederek, zorlayarak onların bu mevzuyu devlet adamı sorumluluğu altında geliştirip yaygınlaştırmaları, sinelere kabul ettirmeleri için gayret gösterilmelidir.

Küre-i arz, insanlar için Allah’ın mükemmel olarak hazırladığı bir saray bir villadır. Beşerin misafir olarak bulunduğu bu sarayda, barış ve huzur içinde yaşamaları küresel barışın inşası ile mümkündür. Birleşmiş Milletler’in bünyesinde Cenevre’de yapılmış olan barış konferansı, dünya huzuruna katkıda bulunma adına örnek olacak çok güzel bir adımdır.

Fakat bu konferansları tertip ederken, gerçek manada dünya barışının temelinde inançlı, ahlaklı, ilim ve faziletle donatılmış barışsever insanların yetiştirilmesi gerçeğinin şart olduğu unutulmamalıdır. Barışın kalıcı olması ancak, kendini barışa adayan nesiller yetiştirmekle gerçekleşecektir. Bu yüzden bütün ülkelerin devlet adamları, eğitimci ve akademisyenleri ve aileler bu gerçeği önemseyip üzerinde durmalıdırlar. Barış olmadan huzurun olamayacağı açıktır. Bunun için barışın devamlılığının sağlanması şarttır. Bu devamlılığı ise insanlar sağlayacaktır. Gelecek nesillerimize, barış içinde yaşamaları, huzuru temin eden yaşatma idealine sahip nesiller haline getirilmeleri için rehberlik yapmak zorundayız. Onları ilimle, eğitimle, medya aracılığıyla ve diyalog gibi insanlar üzerinde müessir bulunan araçlarla müsbet manada ele alıp çok iyi yetiştirmek, terbiye etmek mecburiyetindeyiz.  

Bütün bunları yaparken, toplumları umuda, birlik ve beraberliğe, barış huzur ve güven ortamına götüren sevgi anahtarını çok iyi kullanmak gerekmektedir. Çünkü sevgi, toprakta yetişen bir madde değil, Allah’ın sinelere koyduğu, insan iradesiyle gerçekleşecek bir duygudur. Sevmeden sevilemeyiz. Sevginin tesisi için de inanç özgürlüğünün insan hayatının merkezine alınması, dinin istismara fırsat verilmeyecek şekilde doğru anlaşılmasının sağlanması gerekir.

İnsanlık çizgisinden çıkmış insanlara yeniden insaniyetlerini kazandırmaya çalışmak, verilecek cezaların bile sevgi eksenli olmasına dikkat ederek şiddetin azalmasına ve barışın, huzurun gelişmesine katkıda bulunmak, karşılıklı saygı ve sevgiyi tesis edecek faaliyetlerin artırılmasına gayret etmek şarttır.

Allah’ın farklı dil ve renklerde yarattığı insanların vicdan hürriyetine, inancına, ibadetine, kültürüne ve kıyafetine saygılı olmanın yanında insanlar için her ülke ve her yerde eşitlik ve kardeşlik geçerli hale getirilmeli, sinelere sevgi tohumu atılmalı, nefret verici tavır ve davranışlardan uzak durulmalıdır.

Dış huzursuzluklar bir iç huzursuzluğun tezahürüdür. İç problemler çözülmeden dışa faydalı olunamaz. Güvensizlik, huzursuzluğun neticesidir. Toplumu nefret anlayışından uzaklaştırabilmek için, ben değil biz olmaya teşvik edilmeli, tek ses olarak konuşup müsbete imza atılmalıdır. Sürekli imalatı yapılan öldürücü silahlar, barışı ve hayatı tehdit etmektedir. İnsanların huzur ve güvenini tehdit eden bu anlayışın yerini silahsızlanmaya bırakabilmesi için, insanların çatışma kültüründen uzaklaştırılıp, ortak insani müşterek değerlerimizde buluşması temin edilmelidir.

Ne yazık ki günümüzde kin, nefret ve şiddet artma eğilimi göstermektedir. İnsanların en çok huzur bulacağı, mutlu olacağı spor sahalarında bile, maalesef bu çatışma kültürü gelişmektedir. İnsanları, onlarda benim gibi bir insan düşüncesiyle sevmeli ve kendimize yapılmasını istemediğimiz tavır ve davranışları başkalarına da yapmamak suretiyle barış ve huzur ortamına yardımcı olmalıyız. Kendi yuvamız olan bu gezegeni savaşlarla, yakıp yıkmakla kirletip tahrip etmemeli, barış disiplini içinde yetiştireceğimiz nesillerle barışı tahrip eden cehaletin, vahşetin önüne geçmeliyiz. Ama bu konuda ne yazık ki yanlışlar yapmakta, elimizdeki imkânları doğru yolda kullanmamaktayız. Şu tablo ne kadar yanlış yaptığımızın açık delilidir. Mesela, dünyada eğitim imkânlarından mahrum 128 milyon çocuk var. 800 milyon yetişkin ise okuryazar değil. Bunların eğitilmesi için yeterli olan 5 milyar dolar bütçe ayrılamazken, dünyada savaşa 87 milyar dolar harcanmaktadır. Yine dünyada şiddetin, tahribin ekonomik maliyeti 9,8 trilyon dolar olurken, kadın makyaj malzemeleri için 18 milyar, sadece Avrupa’da dondurmaya 11 milyar harcanmaktadır. Buna karşılık dünyada açlıktan ölenlere ise sıfır bütçe ayrılmakta, bu insanlar sadece gönüllü yardım kuruluşlarının vicdanlarıyla baş başa bırakılmaktadırlar.

Dünya barışında kadının rolü de oldukça önem arz etmektedir. Bugün dünyada kadın ne yazık ki şiddetin hedefi haline gelmiş bulunmaktadır. Hayatın garip bir tezadı olarak kadın, bu şiddeti hem kendisine hem topluma yönelten insanları bizzat yetiştiren kişi yani anne konumundadır. O yüzden nesillerin ve milletlerin devamına Allah’ın vesile kıldığı bu kıymetli varlık “hepimizin anası” çok ciddi ele alınmalıdır. Dünyanın barış ve umut dolu geleceği, bizzat kadının eğitiminde yatmaktadır.

Cenevre’deki konferansta katılımcılar, barışın inşası için gerekli beş temel esas üzerinde uzlaştı. Bu esaslar; ‘adalet ve affetme, kültürler arası anlayışı artıracak eğitim faaliyetleri, negatif ve pozitif barış kurumları açma, dinler arası diyalog ve sosyal medyada hâkim hale gelen nefret dilini barış söylemi ile ikame etme’ şeklinde özetlendi. Bu özetin verdiği ilhamla dünyanın şarkında ve garbında, inandırıcı en güzel model, huzur adacıkları oluşturan Hizmet okullarını, yaşadığımız çağın barış adına en büyük medeniyet projesi olarak görebiliriz. Barış ve huzurun gerçekleşmesinde ve milletlerin itibarını yükseltme ve birbiriyle kaynaşmasını temin etmekte olan bu okullar yaygınlaştırılması gereken güzel örnekler olarak önümüzde durmaktadır.

Barışın önündeki en büyük engeller olan “cehalet, fakirlik ve iftirak”tan insanları kurtarmak için darılmayıp dayanışarak, ye’se düşmeden ümitle koşarak, elli farklı ülkeden gelip Cenevre’de buluşan ve barışa destek veren bu güzide insanları, konuşmacıları, katılımcıları, izleyicileri tebrik ediyor, “Barışın İnşası Adına” yapılan bu hizmetlerin devamlı olmasını diliyorum.

Not: Makaledeki rakamsal bilgiler Cenevre Barış Konferansı’nda sunulan tebliğlerden alınmıştır.

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

GENÇ ADAM E-BÜLTEN

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu