İman ve Ateizm - Genç Adam

'İslam ile modernite tezat teşkil etmez'

Almanya´nın önde gelen gazelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) yaklaşık bir ay sonra Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ikinci kez sayfalarına konuk etti. Türkiye uzmanı Rainer Hermann önceki yazısında Hocaefendi ile görüşmesinin yanı sıra ABD’deki eğitim ve diyalog kurumlarını mercek altına almıştı.

Rainer Hermann bu kez de Hocaefendi ile gerçekleştirdiği kapsamlı mülakat ile FAZ okurlarının karşısında çıktı. Hermann, Hocaefendi’ye Müslümanların modern dünyadaki sınavlarından, terör olaylarına, İslam’ın kadına bakışına, Ak Parti – Hizmet ilişkilerine kadar bir çok soru sordu.

Mülakat, özellikle Alman kamuoyunun  İslam ve Hizmet’e dair merak ettiği bir çok konuya açıklık getirmesi sebebiyle büyük bir ilgi ile karşılandı.

Sayın Gülen, Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında barış içinde bir ortak yaşam mümkün müdür?

Evet. Müslümanların ve Hıristiyanların barış içinde bir ortak yaşamın tehlikeye girmesinin sebebi her iki tarafta da marjinal grupların kendini göstermesidir. Bazı Müslümanlar İslam dininin kutsal saydığı değerlere yapılan saldırı ve karalamalara karşı reaksiyonlarını ortaya koyarken dengeyi muhafaza edemiyor, aşırıya kaçıyorlar. Halbuki bu karalama kampanyalarını yapanların asıl niyetleri, gazetelerde verdikleri demeçlerde görüldüğü gibi, Müslümanları infiale sevk etmek ve bununla İslam’ı karalamak. Bu gerçeği fark edemeyen Müslümanlar, münferit bir grubun yaptıklarından yola çıkarak bütün Batı ve Hıristiyan dünyasını İslamofobi ile suçlama yoluna gidiyor.

Peygamber Muhammed´e dair bir nefret filmi İslam dünyasının bir çok ülkesinde kısmen şiddetin eşlik ettiği şekilde protestolara yol açtı. Sizce hangisi daha önemlidir? Düşünce özgürlüğü mü, dinlere saygı mı?

Bütün dinlere karşı saygıya ihtiyacımız var. BM veya AB bu anlamda bütün kutsallara saygılı olmamızı gerektiren bir kanun çıkarabilirler mi? Ancak bu fikir hürriyetiyle bu mesele çelişir mi çelişmez mi? Bu yüzden bu bana zor gibi geliyor. Bu meseleyi en iyisi mi insanları iyi karakterli olacakları şekilde yetiştirerek çözmek gerekiyor. Hukuki kurallar bu meseleyi çözemiyor.

İntihar suikastçileri bu eylemlerini neden İslam’a dayandırıyor?

Geçmişte hükümdarlar bazı zulümler, haksızlıklar yapmış, sonra da İslam´ın arkasına saklanmış. Günümüzde bunun daha vahşileri işleniyor. Bizde savaşlar din adına oluyor deniyor. Fakat ben buna ihtimal vermiyorum. Şahsi menfaatler rol oynamıştır. Din adına cinayetler işletiyorlar. Halbuki bunlar dine karşı işlenmiş cinayetlerdir. İntihar suikastçileri cennete değil cehennemin tam ortasına giderler. Din adına cinayet işlenemez, adalet, ayaklar altına alınamaz, dini zalimane gösteren işlere girişilemez.

Türkiye’de İslam’ın yenileyicisi ve yeni Anadolu elitinin manevi rehberi olarak tanınıyorsunuz. İslam modern olabilir mi yoksa sadece modern dünyanın İslamlaştırılması mı söz konusu?

Yenileyici ve manevi liderlikle ilgili sözlerinizi kabul etmiyorum. Tartışma götürmeyen mevzu şudur ki, modernitenin tek boyutlu bir tanımlaması yoktur. Moderniteye dair kaynaklarda akıl ve bilimin önemi, fertlerin başkalarının veya devletin iktidarından kurtulması, inanç ve düşünce özgürlüğü, insan haklarının korunması, hukukun ve demokratik yönetimin üstünlüğü gibi prensiplerden bahsedilir. Bunların hiçbiri İslami değerlerle tezat teşkil etmez. Müslümanların bu prensipleri ferdi ve devletsel düzlemde hayata geçirmeleri İslam’ın modernleştirilmesi anlamına gelmez. Burada daha ziyade İslam’ın yorumlanabilir taraflarının modernitenin eseri olan ve İslam’ın temel prensipleriyle çelişmeyen prensipler doğrultusunda yorumlanması söz konusudur. Diğer taraftan İslam’ın modernitenin yorumlarında ve kullanımlarında da rastlanılan her talebi tasvip ettiğinden de yola çıkamayız. Mesela insana ve kainata tamamen materyalist bir bakışla yaklaşma, laikliğin dinsizlik olarak pratiğe uygulanması, sınırsız mutlak özgürlükler veya dinin sonunun geldiği veya yerini akıl ve bilimin aldığı iddiası. Diğer taraftan, Müslümanların moderniteye kendi renklerini katmalarına ve belli meselelerde kendi yorumlarını geliştirmelerine ‘modernitenin İslamlaştırılması’ da denemez.

Ateizm Avrupa’da yayılıyor. Bir Müslüman böyle bir ortamda nasıl yaşayabilir?

Her insan insandır. İnsan Allah’ın en harika sanatıdır ve ona saygı en başta gelir. Allah Kuranda, “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” buyuruyor. Eğer saygı bekliyorsanız, karşı tarafa saygıda kusur etmemeniz lazım. Ateiste karşı da böyle davranmak gerekir. Ama bazı davranışlara saygı duyulmayabilir. Bu Müslüman da olabilir, Hıristiyan, ateist, deist de olabilir. Eğer bir insan zulmediyor, kan döküyorsa, insanların hukukunu çiğniyor, yüksek ahlakı zedeliyor demektir. Eğer bir insan bir şeye karşı mücadele etmek istiyorsa bu gibi olumsuz özelliklere karşı mücadele etmelidir.

Demokrasi, çoğulculuk ve insan hakları gibi temel kazanımlar sadece Batının icat ettikleri şeyler mi, yoksa evrensel değerler olarak kabul edilip İslami toplumlarda da uygulanabilirler mi?

Demokrasi, çoğulculuk, insan hakları sadece batıda ve modern dönemlerde ortaya çıkmış değerler değildir. Demokrasinin gelişim sürecinde birçok farklı uygulamalar olmuştur. Demokrasi kavramı; “sosyal”, “liberal”, “Hıristiyan”, “doğrudan”, “temsili”, “parlamenter” vesaire gibi farklı kavramlarla anılır. Halbuki pratikte bazen bunlardan biri diğerini demokrasi de kabul etmeyebilir. Şayet demokrasinin temelini teşkil eden birtakım prensiplerden bahsedilecekse, bu prensiplerin İslami değerler ve yönetime ait getirdiği prensiplerle muvafakat içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Meşveret, adalet, din özgürlüğü, bireylerin ve azınlıkların haklarının korunması, halkın yöneticilerinin seçilmesinde söz sahibi olması ve yöneticilerin icraatlarından mesul olması, azınlık veya çoğunluğun tahakkümüne izin verilmemesi hem İslam hem de demokrasinin kabul ettiği değer ve prensiplere misal olarak verilebilir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, İslam’ın yönetimle alakalı genel prensipleri Müslüman bir toplumda demokrasinin uygulanmasına mani olmadığı gibi, demokrasinin uygulanmasına uygun bir zemin teşkil eder.

Medine Yahudileri ile ilgili olan ayet gibi bir çok Kur’an ayeti başkalarının hukukunu sınırlandırmıyor mu?

Bazı sureler birbiriyle tezat içinde gözükse bile vahiylerin hangi vesile ile indiğine dikkatle bakmak lazımdır. Belirleyici olan surelerin genellemeci bir yaklaşımla şahıs ve gruplara değil tavır ve davranışlara yönelik olduğudur. İslam dini Hıristiyanlarla, Yahudilerle ve müşriklerle olan ilişkisini inanç farklılığı üzerine değil, onların tavır ve davranışlarına göre inşa etmiştir. Din özgürlüğünün korunması Müslümanlar kadar gayrimüslimler söz konusu olduğunda da uyulması gereken İslami bir prensiptir.

Düşüncenizde kadının rolü nedir?

Kadın, fıtratına ters düşmemesi ve dini hassasiyetleri gözetmesi kaydıyla, toplumun hemen her alanında hakimlik ve devlet başkanlığı da dahil olmak üzere değişik rolleri üstlenebilir. Kadının rolü sadece evinin işleriyle meşgul olmak ve çocuk büyütüp yetiştirmekle sınırlı değildir. Bugün İslam ve kadın özellikle Batı dünyasında menfi çerçevede en çok gündeme getirilen konuların başında gelmektedir. Olumsuz görünen hususlar, yaşandığı dönemin şartları ve o zamanki devletlerin uygulamaları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Ayrıca bazı bölge ve toplumlarda Müslüman olmadan önceki âdet ve geleneklerin Müslüman olduktan sonra da günümüze kadar devam ettiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bunların da İslam’a fatura edilmesi doğru olmaz. Müslümanlıkta kadının toplum içindeki rolünü ve hareket alanını daraltma asla söz konusu değildir. Maalesef, bu gerçek zamanla bazı Müslümanlar arasında dahi göz ardı edilmiş.

Hareket ağınızda kadının yerinin nerede olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Geçmişe nazaran ciddi mesafelerin kat edildiği vaki olmak birlikte gerek toplum gerekse harekette kadınların katılımı noktasında olması gereken yerde olduğumuz söylenemez. Hareketin bayan katılımcıları da insanlığa faydalı olma yolunda önemli fonksiyonlar eda ediyorlar; hemen her faaliyette erkeklerin yaptıkları gibi, ellerindeki bütün imkanları kullanıyor, hal ve tavırlarıyla başkalarına da örnek oluyorlar. Kendi eğitim ve birikimlerine göre idarecilik de dahil olmak üzere üzerlerine düşen vazifeleri yerine getiriyorlar, gerekirse, onlar da dünyanın dört bir yanına gidiyorlar.

Almanya’da çok defa Türklerin uyum sağlamak istemedikleri veya uyum yaşayamadıkları, bundan dolayı da Alman toplumunun bir parçası olamadıkları söyleniyor. Uyum konusundaki tavsiyeleriniz nelerdir?

Geçmişte hem Türk göçmenler hem Avrupa ülkelerine bakan sebeplerle entegrasyonda çok muvaffak olunamadı. Göçmenlere bakan yönü, onlar geldikleri topluma entegrasyonu düşünmediler, çünkü hep bir gün ülkelerine dönme niyetiyle yaşadılar, ama dönemediler.Onların bu entegre olamamasının faturasını hem kendileri hem de çocukları ödedi. Gitmiş oldukları ülkeler de aynı sebepten dolayı göçün ilk yıllarında uyumu destekleyecek programlar hazırlamadı. Onların entegrasyonuna yardımcı olabilecek eğitim başta olmak üzere siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda yeterli imkanları sağlamadı. Bu arada göçmenlerin asıl ülkeleri de vatandaşlarına gittikleri ülkelerde yeterince ve zamanında sahip çıkmadı.

Bugün her iki tarafın tavrının da değişmeye başladığını görüyoruz. Avrupa devletleri artık son yıllarda geliştirdikleri programlarla kalıcı olarak entegrasyonun önündeki engelleri bertaraf etmeye çalışıyorlar. Göçmenler de oralara da kalıcı olduklarının idrakiyle genç nesillerin eğitimine önem veriyor, ekonomik alanda girişimci ruhla hareket ediyor ve inisiyatif alıyorlar. İşte bu çerçeve de hizmet eğitim müesseseleri entegrasyona katkı maksatlı Almancayı öğretme dahil akademik, kültürel ve sosyal destek veriyorlar. Bu kurumlar yeni nesillerin gelmiş oldukları kültürü tamamen inkar etmeden topluma faydalı olacak katılımcı vatandaşlar olmaları için gayret sarf ediyorlar.

Öğretinizde ‘Allah Rızası’ kavramının merkezi bir yeri var. Bu ne demektir?

Allah’ın rızasına götüren yolları aramak son derece değerli bir iştir. Eğer bir insan buna odaklanmışsa, ona kıyasla her şey küçük ve ikinci derecede önemli hale gelir. Farz edelim insanlar kainatı ele geçirmiş, orada kendilerine yaşamak için mekanlar hazırlıyorlar. Bu muazzam bir hadise olurdu. Ancak hiçbir şey yoktur ki Allah rızasının önüne geçsin. Ondan daha yüksek bir şey olamaz. İnsan bunun için çaba göstermelidir. Eğer çabası buysa artık onu durduracak hiç bir sınır olmaz. Allah rızasına ulaşmak için yardıma ihtiyacı olan üniversite öğrencilerini teşvik ederek insanlığa hizmet edilebilir. Eğer diyalog peşindeysek, eğitimle insanlığa hizmet eder, barış ve diyalog için köprüler kurarız. Şayet bu Allah rızası için yapılırsa gayretlerin sonu gelmez. Bu uğurda hiç çekinmeden son kuruşuna kadar her şey feda edilir.

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu