AKP - Camia Kavgasını Anlamayanlar için El Kitabı

Bu yazı Hükümet/AKP –  Camia/Cemaat/Hizmet arasında ki kavgayı anlamayanlar, konuya yeni başlayanlar için bir el kitabı hükmünde yazılmıştır. Bu kavga; ne dershane, ne Hakan Fidan, ne hükümeti ele geçirme, Ne Gülenci
kadrolaşma olayıdır. Bu mesele İslamiyet’i anlama ve farklı yorumlama vakasıdır. Mesele şu anda minderin dışında tartışılmaktadır.

Bir yanda cihadı kılıç kuşanıp kendinden olmayanbaşkasının kellesini uçurmak olarak anlayan grup, diğer yanda cihadı gönüllere
girip iman-i hakikatleri anlatmak olarak algılayan bir grubun mücadelesidir.

AKP’yi kuşatan gruplar daha çok Hasan el-Benna, Ali Şeriati, Seyyid Kutub gibi devrimci düşünürlerden beslenir. Bu akımlar siyasal teşkilatlanmayı önemser ve ümmetin
kurtuluşunu siyasi iktidarı ele geçirmekle mümkün olacağını düşünür. Bunun içinde her kesin kendilerine biat etmesini aksi takdirde fitneci bozguncu olduklarına inanırlar.

 

Bu ekol dünyadaki insanları üçe ayırır.

    1.Grup: Kendileri gibi inanan ve düşünenlerdir. Onlardan başkası cennete gidemez.
    2.Grup: İslam adına hareket ettiğini söyleyen ama İslam’ın yüz karası hoşgörücü diyalogculardır. Bunlar münafıktır. Cennete giremezler.
    3.Grup: İnanmayanlar veya ehli dünyadır. Onlar kâfirdir. Ya Müslüman olmaları yada kılıçla öldürülmeleri gerekir.

Camia/Cemaat/Hizmet olarak adlandırılan grup ise Bedîuz-zamân Said Nursi’nin İslam adına çizdiği moda tabirle ılımlı İslam ekolünü takip ederler. Said Nursi’nin tek gayesi olan İman
kurtarmayı kendilerine mefkûre edinmişlerdir. Bu anlayışla okul, yurt, dershane, öğrenci evleri açarak gönüllere girmeye çalışırlar.

Bu ekolde dünyadaki
insanları üçe ayırır.

    1.Grup: Nur camiasından olan guruptur. İslamiyet’e hizmet ederek bir insanın imanına vesile olmak için çırpınan gönüllüler hareketidir. Hizmet dairesinde kalmak onlar için bir kurtuluş vesilesidir.
    2.Grup: Diğer cemaat ve tarikatlardır. Onların davası da haktır. İsteyen istediği gibi hizmetini yapabilir.
    3.Grup: İnanmayanlar veya ehli dünyadır. Bu insanlar Allah’ı bilmeyen Müslüman olmaya aday kimselerdir. Eğer ilahi hakikatler anlatılırsa hidayete erebilecek kimselerdir.  Bu insanları İslamiyet’e kazandırmanın yolu eğitim diyalog ve hoşgörüden geçmektedir.

Bu iki anlayışın bugüne kadar izlediği yollar farklıdır. Said Nursi ekolünü izleyenler Siyasal İslam’ın MSP, RP, SP… Çizgisinde ki tüm siyasi
partilerden uzak durmuşlar onlara destek vermemişlerdir. Daha çok orta sağ partilere destek olmuşlardır.

Bu siyasal İslami anlayışı çıldırtmıştır. Kendine oy vermeyenleri kâfir ilan etmişlerdir. 28 Şubat darbesi bütün İslami gurupların üzerinden bir
silindir gibi geçmiştir. Tüm dindarlar mağdurdur.

İşte tam bu sıkıntılı günlerde Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç Siyasal İslam’ın son temsilcisi Necmettin Erbakan’a başkaldırmış. “Biz
Milli Görüş Gömleğini çıkarttık bu darbecilere karşı tüm dindarları kucaklayan, demokratik ve özgürlükçü anlayışı savunan bir AK gömlek giydik” diyerek yola
çıktılar.

Bu anlayış üzerinde bir koalisyon oluşmadı. Bir uzlaşma oluştu. Bütün Muhafazakâr, Liberal, bir kısım sol, bir kısım aleviler bile bu konsensüsün
içinde yer aldılar.  Bu birliktelikte en büyük faktör eğitimle uğraşan bu sebeple her kademede yetişmiş nitelikli elamanı olan hizmet hareketiydi.

AKP Milletvekili seçimlerinde kendisine destek veren tüm cemaat ve tarikatlardan milletvekili adayları seçtirdi. Ancak bakanlarını seçerken eski
siyasal İslam çizgisindeki kadroları bakan yaptı. Hiçbir zaman hizmet gurubuna yakın vekillere görev vermedi.

Darbeci askerler camianın bürokrat ve medya desteği ile saf dışı bırakıldı. Siyasal İslamcılar bundan sonra kendilerine rakip olarak gördükleri Camia ile AKP arasını açtılar.

Recep Tayyip Erdoğan bu iki çekişmede bir yol ayrımına geldi. O Hoşgörü ve Diyalogcu ılımlı İslamcıları saf dışı bırakarak radikal siyasal İslamcıları seçti.

Evet, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Milli Görüş Gömleğini çıkardığı doğruydu. O yalan söylemedi. Hiçbir İslami camiayı da kandırmadı.  Ancak gözden kaçan gömleğin altındaki atletti.
O hala içinde duruyordu.

Bu atletin gereği, Camiaya yakın duran adliye, emniyetteki kadroları tasfiye etti. En kritik noktalara siyasal İslamcıları atadı. Mısırda Sisi’ye
karşı olmaktan çok Mursi ile olan meşrep bağından dolayı sesini yükseltti. Öte yandan batı ile İran arasındaki nükleer krizde İran’a siper oldu. Aynı İran
PKK’ya destek verdi. Karayılanı yakalayıp serbest bıraktı. Suriye’de İran Hizbullah’ı Esed yanında yer almasına rağmen, Esed’e hakaretler yağdıran Recep
Tayyip Erdoğan bir kere bile İran’a laf söylemedi.

Mavi Marmara olayında siyasal İslamcılar Recep Tayyip Erdoğan’ın safını keskinleştirdiler. Fethullah Gülen Mavi Marmara çıkışını yanlış hamle olarak
değerlendirince bunu fırsat çevirip hem İsrail’e vurarak Ortadoğu da halife Erdoğan’a zemin hazırladılar hem de Camiayı siyonizm’le suçlayarak dindar
kitleler önünde itibarsızlaştırmaya çalıştılar.( Şu soruyu hiç sordurmadılar. “Mavi Marmara gemisinde İsrailliler gemide katliam yaparken Başbakan neden F 16
kaldırıp İsrail askerlerinin işini bitirmedi.”)

Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın son hedefi başkanlık gibi görülse de onun etrafındaki siyasal İslamcılar ona mehdi gözü ile bakmaktadır. Ona son halife
gömleğini giydirdiler. Ve herkesin biat etmesini bekliyorlar. Hedef halifelik ise hz. Ali’nin arkadan hançerlenmesi, hz. Hüseyin’in başının kesilmesi, her yerin
Kerbela’ya dönmesi teferruattır.

Bu sorun sadece AKP- Camia sorunu değildir. Bu sorun bir Türkiye sorunudur. Bu sorun İslam âleminin sorunudur. Başbakan üzerine iliştirilen bu deli
gömleğini çıkartmalı ve kendine gelmelidir. Bu Türkiye için, AKP için Başbakan için otobanda son çıkıştır.

 

Kaynak: http://hasanmahir.com/?p=821

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu