Logo
Print this page
İsrail üzerinden itibarsızlaştırma operasyonu

İsrail üzerinden itibarsızlaştırma operasyonu

Ülkemizde bir insanı veya bir toplumsal kesimi karalamak ve itibarsızlaştırmak isterseniz, bunun en kolay ve ucuz yollarından biri o kişiyi ya da grubu dış güçlerin özellikle de İsrail’in hesabına çalışmakla suçlamaktır.

Çünkü ister sağcı, ister solcu, ister dindar, ister laik olsun, toplumumuzun hemfikir olduğu az sayıdaki konudan biri, Filistin davasına verilen destek ve ABD ile İsrail’e karşı duyulan antipatidir.

En son bir üniversitemizin, Türkiye’deki dış politika algısı üzerine yaptığı araştırma sonucu ortada. Bu ankete göre Türkiye için tehdit olarak algılanan ülkelerin başında yüzde 42 ile Amerika ve yüzde 37 ile İsrail geliyor. Dolayısıyla itibarsızlaştırmak için bir psikolojik operasyon yapmak istediğiniz kişi ya da grubu ABD ve İsrail güdümünde göstermek en kestirme yol. Bir de hedefiniz, özellikle bir toplumsal grubu dindar ve muhafazakâr kesim içinde yalnızlaştırmak, şeytanlaştırmak ise bundan daha iyi yafta bulunamaz.       

Dünden beri, toplumda suni düşmanlıklar oluşturarak siyaset mühendisliği yapmayı meslek edinmiş derin yapıların, bu yöntemi nasıl maharetle kullandığı biliniyor. Bu amaçla haber ve köşe yazıları üzerinden insanları itham etmek, soru işaretleri oluşturmak, yalan haberler üretmek hiç zor değil. Böyle bir algı oluşturmak için şayet sağlam bir belge yoksa sahtesinin üretilmesi, uydurulması da bu sık başvurulan yöntemlerden biri. Psikolojik harp taktikleri içinde buna ‘kara propaganda’ deniyor. Yani bir kişi veya grupla ilgili aslı olmayan bir suçlama atıp bunu her türlü iletişim ağları üzerinden yaymak. Beyaz propagandanın aksine, kara propagandanın malzemesi yalan haber, iftira, çarpıtma, entrika ve benzeri araçlardır. Kara propaganda, var olmayan bir olay ya da olgu topluma var imiş gibi yansıtmaya çalışmaktadır.

2009’da AK Parti ve Cemaati imha etmek amacıyla kozmik odalarda hazırlanan, önce “kâğıt parçası” denilerek inkâr edilen ama sonra aslı ortaya çıktığı için hazırlayanların mahkûm olduğu ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’ bunun en tipik örneklerinden biri. Bu belgenin “Kara Propaganda Faaliyetleri” başlıklı bölümünün 4. maddesi aynen şöyle: “İhbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanı sıra FG’ciler ile irtibat kurulması istenen oluşumlara (Yahudilik, CIA, Mossad, Moon Tarikatı, Humeyni; vb...) ait objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.” Aynı belgede yer alan taktiklerden biri de “Fethullah Gülencilerin ABD güdümünde hareket ettikleri” iddiasının yayılması idi. Camiayı; Alevilere, Kürtlere, TSK’ya düşman göstermek ve İslam’ın orijinalini bozmakla yaftalamak da öneriler arasında yer alıyor.

Geçen hafta, İstanbul’daki rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun yerli taşeronlara havale edilmiş bir Amerikan komplosu olduğu algısı oluşturmayı hedefleyen ve 4 gazetede aynı gün manşet olarak kullanılan yalan haberin anatomisini “ABD elçisi neden kovulmadı?” başlıklı yazıda ele almaya çalışmıştım. http://www.zaman.com.tr/abdulhamit-bilici/abd-elcisi-neden-kovulmadi_2190565.html

Özellikle 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla başlayan tartışmada dikkatleri başka tarafa çekmek için kullanılan yaftalardan biri de aynen 2009’daki imha planında denildiği gibi, Hizmet’i İsrail yanlısı göstermek. Bunun için kullanılan en elverişli argüman, Mavi Marmara’da yaşanan katliamdan sonra her zaman müspet hareket yöntemini tavsiye eden Fethullah Gülen Hocaefendi’nin izlenen yönteme dair birkaç kelimelik eleştirisi.

Türklerin de içinde bulunduğu ABD’deki bir sivil toplum kuruluşunun, onlarca ülkedeki felaketin yanı sıra İsrail’deki yangına (2010) gönderdiği küçük bir insani yardım bile kullanılmak istendi ama Başbakan Erdoğan’ın aynı yangına yardım için yangın söndürme uçakları gönderdiği anlaşılınca bu malzeme elde kaldı. Sonraki yazıda sırf Mavi Marmara trajedisinin ardından Hocaefendi’nin söylediği bir iki cümleden hareketle, camiayı İsrail işbirlikçisi diye yaftalamanın ne yaman çelişki olduğunu ele alalım.

© 2015