Alimleri tenkit kime düşer
- Written by Yeni Bahar
- font size decrease font size increase font size
- Add new comment
Âlime dil uzatma hastalığı eskilere dayanıyor. Âlemi İlahî Nur’la aydınlatan onlarca zat, tenkit, hakaret ve işkenceye layık görüldü. Bugün de ilim ehline hakaret etmekte mahsur görmeyenler var.
Onlara cevabı yine âlimler versin dilerseniz.
Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ne biat etmekte zorlanan birisi ondan keramet istemiş. Nakşibendi Hazretleri, ayağa kalkıp yürümüş. Onun bu davranışında onlarca hikmet var. Lakin biz hakikatin ispata ihtiyacı olmadığı manasını çıkardık. Şu sıralar sıkça karşılaştığımız bir durum aslında bu. Âlimlerden ilmini ispat bekleyenler var. “Âlim dediğin...” diye başlayan cümleler uçuşuyor havada. Bazıları ise haddi aşıp kimi ilim ehli kişilere isnaden, “O âlim mi?” diye sorabiliyor. Eskilerin deyimiyle ‘hoşaf kepçesi kadar’ bilgisi olan, âlimin vasıflarını sayıp (!) kendince hüküm veriyor. Biz de Nakşibendi Hazretleri’nin düsturuyla hakikati ispata kalkışmanın yersiz olduğuna eminiz. Bu sebeple tasavvuf ve ilim ehli kişilere dil uzatmak haberimizin konusu...
Güneş balçıkla sıvanmaz. Yine de ‘âlime dil uzatma hastalığı’ eskilere dayanıyor. Âlemi İlahî Nur’la aydınlatan onlarca zat, tenkit, hakaret, işkenceye layık görüldü. Fıkıhta olduğu kadar, hadis, tefsir, mantık, edebiyat, kelamın abide şahsiyeti İmam-ı Azam Hazretleri’ne de dil uzatılır. Onun engin ilmine kafa tutan densizler çıkar. İmam-ı Azam, devrin Emevi valilerinin zulümlerine sessiz kalmaz. Ardından Ümeyyeoğullarının uyguladığı haksız politikaları da eleştirir. Büyük imam bu sebeple her türlü işkenceyi görür. Yönetime biat etmedikçe hakkında türlü iftiralar ortaya atılır. Ona içinden gelmese de yönetimin sözünü dinlemesi teklifinde bulunulur. O bu teklifi her türlü çileye rağmen reddeder. Halife Mansur, ona sadece fikrini değiştirmesi için cazip vazifeler teklif eder. Büyük imam hakkı yaymaya devam edince ise onu itibarsızlaştırma politikası yürütür. Zindanda geçen uzun zamanın sonunda bir gün ona zulmedenlere değil, müminlere son sözünü söyler mezhep imamı: “Beni gasp edilmemiş bir toprak parçasına gömün!”
Âlimlere kötü söz söyleyenin hali
İkinci bin yılın müceddidi İmam Rabbani Hazretleri, dönemin hükümdarı Ekber Şah’ın sapık düşünceleriyle mücadele eder. Müslümanlıktan uzaklaşan Ekber Şah, halkı güneşe tapmaya zorlar, kendisine secde ettirir. Rabbani Hazretleri, onun taarruzuna rağmen ehli sünnet inancını yayar. Ekber Şah’ın oğlu Cihangir, itikadın temelini içten oymaya devam eder. Gün gelir Rabbani Hazretleri’nden ona secde etmesini ister. Etmeyince duvar ördürür tahtının önüne eğilmesi için. Buna rağmen büyük imam, dizlerinin üzerine çökerek geçer duvarın altından. Zindana atılan âlim, kendisine dil uzatanlara, hakaret edenlere aldırmaz. Demir parmaklıklar arkasında da irşada devam eder. Halktan koparılıp münzevi hayata mahkûm edilince üzüntü içinde ebedî âleme göçer.
İbn-i Arabi’nin vefatından sonra da kendisiyle ilgili çok çirkin iddialar yayılır. Onun izinden gidenler dinden çıkmakla suçlanır. Eserleri neredeyse okunamaz hale getirilir. Bunun üzerine Osmanlı Şeyhülislamı Ebussuud Efendi, “İbn-i Arabi’ye dil uzatılamaz.” diye fetva vererek iftiraların önünü keser.
Kardeşe dil uzatmanın bile caiz görülmediği İslam’da manevî büyükleri karalamaya kalkışmak daha büyük talihsizliktir İmam Gazali Hazretleri’ne göre. Çünkü alim, ilmiyle amil olmazsa akıbetinin kötü olacağını zaten bilir. Bu sebeple de onlara hakaret, ters tepen bir silah olarak görülür. Kişi ekseri söylediği sözlerin bedelini ölmeden öder. Zaten aktardığımız büyük âlimlerin hayatlarının ortak bir noktası da onları küçük düşürmeye çalışanların akıbetinin perişan olmasıdır. Sözünü ettiğimiz rehberler ise bütün yaşananlara karşın Peygamber vârisleri olarak müminlerin baş tacı olmaya devam ediyor.
‘Müşfik çobana benzer onlar’
İmam Gazali Hazretleri, sıddık kulları müşfik bir çobana benzetir. Çoban nasıl sürüsünü güneşten korursa âlimler de gündüzleri gölgelerdedir. Ardından güneşin batmasını dört gözle beklerler. Herkes sevdiğiyle baş başa kaldığında onlar, Allah ile meşgul olurlar. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yunus Ekin, müminlerin kardeşlerini ayıpladıklarında kendilerini ayıplamış oldukları kanaatinde. Gıybet hastalığının bir tezahürü olan âlimi üslupsuz kınamak, onun hakkında gıybet etmek ise çok daha tehlikeli. Ekin, Efendimiz’in (aleyhisselatü vesselam) müminlerin birbiri hakkında kötü şeyler söylemesinden duyduğu rahatsızlığı misal veriyor: “Âlemlere Rahmet Peygamberi, ‘Bana kimse birbirinden (üzüntü verecek) bir şey getirmesin.’ diyerek ikaz ederdi.”
Hepimizce malum olan Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili asılsız ve mesnetsiz iddialar, haberimizin konusuyla birebir örtüşüyor ne yazık ki. Hocaefendi’yle ilgili iftira, yalan haber, itibarsızlaştırma gibi gayri ahlakî yollara başvuranlara, bazı âlimlerden cevap geldi. Bazıları ise sükutu tercih etti. Yapılan haksızlıklar karşısında duranların başında, Hocaların Hocası olarak andığımız Müfessir Yahya Alkın Hocaefendi yer aldı. Yahya Alkın Hocaefendi, müminleri âlimlerle ilgili konuşurken insaf ve izana davet ediyor: “Büyük ve çaplı bir âlimin sözünü ihmal etmek, onun ilmî şahsiyeti ile bağdaşmayan birtakım kasıtlı ve yanlış yorumlarla asıl hedefinden saptırmak insaf ve İslamî ölçülerle bağdaşmaz. Birtakım politik ve meşrep taassubuyla Allah dostlarına düşmanlık yapmanın, hakaret edip rencide etmenin vebali çok büyüktür.”
“Ulema, Allah’ın halkı üzerinde eminleridir.” hadis-i şerifi Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu zümreye verdiği değeri anlatmaya yetiyor. Bu, onların eleştirilemeyeceği manasına gelmiyor elbette. İslam tarihinde dört büyük halifenin ve âlimlerin üslubunca uyarıldığını gösteren onlarca örnek mevcut. Ancak her işi ehline teslim etmeyi emreden Rahmet Peygamberi’nin izinden gideceksek şayet bu iş, herkese düşmüyor. Fıkıhtan anlamayan birinin fakihin hükmünü değerlendirmesi doğru görülmez örneğin. Tasavvuf anlayışı, her ilmin Allah’ı anlattığını kabul eder. Matematik, edebiyat, hadis hiç fark etmez. Bilgi Mevla’ya yaklaştıran vasıtadır sadece. Topluma Allah’ı anlatanın kıymeti de buradan gelir zaten.
Allah dostlarına hürmeti ise başka bir âlimin dilinden, Ahmed Şahin Hoca’dan öğrenelim dilerseniz. Hayatının neredeyse tamamını fıkıh ilmine adayan Ahmed Şahin Hoca, tevazu ve saygıda hepimize ilham vermeye devam ediyor: “Bana dediler ki ‘Fethullah Gülen Hocaefendi senin yazılarını okuyor.’ O zaman beni bir telaş aldı. Benim yazımı başkaları okusa olur da Hocaefendi’nin okuması beni çok memnun etmez. Çünkü o her manada en nihayeti bilen insan. Onun beğeneceği bir yazı yazmamız mümkün değil.”
Bu coğrafyanın yetiştirdiği büyük İslam âlimlerinden Muhammed Zahid el Kevseri’nin eserlerinden birini elinde bulunduran kişi, “Bende altın var.” diye öğünürmüş. İlme bu derece kıymet verenlerin izinden gidenler için ‘âlim’ sözcüğü hâlâ aynı manaya geliyor hiç şüphesiz.