Kırık Testi - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

1997 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
01.01.1997 Kanal D'de Tuncay Özkan'ın Susurluk Listesi İlgili Sorularını Cevapladı
Fethullah Gülen, Susurluk kazası ile ilgili MİT tarafından hazırlandığı ileri sürülen listeye adının karıştırılmasına ilişkin görüşlerini, Kanal D Haber Müdürü Tuncay Özkan'a anlattı. Adının karıştırılmasının, Türkiye için yapılan hizmetleri baltalamak isteyen şer şebekelerinin işi olduğunu bildiren Gülen, daha önce atılan ve asılsızlığı ortaya çıkan iftiraları örnek gösterdi.
17.01.1997 Mahmut Bayram Hocaefendi'nin Cenaze Namazını Kıldırdı
Ülkemizin tanınmış ilim adamlarından Mahmut Bayram Hocaefendi, Fatih Camii'nde cuma namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi. Mahmut Bayram Hocaefendi'nin cenaze namazını Fethullah Gülen kıldırdı.
27.01.1997 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın İftar Yemeğine Katıldı
Onursal Başkanlığını Fethullah Gülen'in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Hilton Sergi Salonu'nda verdiği iftar, siyasetten sanata, iş dünyasından dini cemaatlerin liderlerine kadar pek çok ünlü ismi bir araya getirdi.
30.01.1997 Erzurum'da Vefat Eden Amcası Nurettin Gülen'in Cenaze Namazını Kıldırdı
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin amcası Nurettin Gülen (88) Erzurum'da vefat etti. Ebu İshak Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra, merhum Nurettin Gülen'in naaşı doğum yeri olan Korucuk Köyü'ne götürülerek defnedildi. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin kıldırdığı cenaze namazında çok sayıda vatandaş hazır bulundu.
23.02.1997 Sanat ve İşçi Vakıflarından Ödül Aldı
Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) tarafından Türk dünyasına katkıda bulunan kişi ve kuruluşlara verilen Türk Dünyasına Hizmet Ödülleri'nin sahipleri belirlendi. Fethullah Gülen, teşvikleriyle Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde açılan okullar ve Türkiye'yi dünyaya açmak için gösterdiği gayretlerinden dolayı hizmet ödülüne layık görüldü.
04.03.1997 Amerikan Hastanesi'nde Sağlık Kontrolünden Geçti
Fethullah Gülen, Amerikan Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçti. Hocaefendi'ye efortalyum testinin uygulandığı sağlık kontrolü 2 saat sürdü. Hocaefendi'nin sağlık kontrolüyle ilgilenen kardiyoloji uzmanı Dr. Füsun Değirmencioğlu, Hocaefendi'nin sağlık durumunun iyi olduğunu, ancak istirahat etmesi gerektiğini belirtti. Hocaefendi ise sağlık kontrolünden sonra kendisini iyi hissettiğini; ama son sözü doktorların söyleyeceğini ifade etti.
14.03.1997 Hacı Kemal Erimez'in Cenaze Namazını Kıldırdı
Hacı Kemal Erimez'in Fatih Camii'ndeki cenaze namazını uzun yıllar arkadaşı olan Fethullah Gülen büyük bir hüzünle kıldırdı.
29.03.1997 STV'de Haber Kritik Programına Katıldı
Fethullah Gülen, Samanyolu Televizyonu'nda yayınlanan Haber Kritik programına konuk oldu. Canlı olarak yayınlanan programda Dr. Osman Özsoy ve Prof. Dr. Mim Kemal Öke'nin sorularını cevaplandırdı.
08.04.1997 Alparslan Türkeş'in Cenaze Namazına Katıldı
Alparslan Türkeş'in cenaze namazını Kocatepe Camii'nde öğle namazını takiben Diyanet İsleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz kıldırdı.
16.04.1997 Kanal D'de Yalçın Doğan'ın Sorularını Cevaplandırdı
Fethullah Gülen, Kanal D'de yayınlanan 'Yalçın Doğan ile Güncel' programının konuğu oldu. Programda 'Türkiye'de yaşanan siyasi gerilim' konu edildi.
03.05.1997 Kanal D'de Yalçın Doğan'la Yaptığı Röportaja Atfedilen İddialarla İlgili Bir Basın Açıklaması Yaptı
Fethullah Gülen, Kanal D'de yayınlanan açıklamalarının yanlış değerlendirmeleri de beraberinde getirmesi üzerine avukatları vasıtasıyla bir basın açıklaması yaptı.
06.05.1997 Mert Kaptanoğlu İçin Taziye Mesajı Gönderdi
27.05.1997 Askeri Şura Kararları Üzerine Kendisine İsnat Edilen Konularda Basın Açıklaması Yaptı
Bazı basın ve yayın organlarında, Yüksek Askeri Şura kararı ile ordudan uzaklaştırılacak personelin büyük bölümünün "Fethullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen kişiler"den oluştuğu iddialarına basın açıklamasıyla cevap verdi.
30.05.1997 Türkiye'deki Siyasi Gelişmeler Üzerine Time Dergisinin Sorularını Cevapladı
Türkiye'de yaşanmakta olan siyasi ve sosyal hadiseler üzerine Time Dergisinin sorularını cevapladı.
11.06.1997 Sağlık Problemleri Nedeniyle ABD'ye Gitti
Uzun zamandır kendisini rahatsız eden kalp sıkıştırması nedeniyle ABD'ye gitti. Ohio eyaletinde anjiyo yaptırdı.
27.06.1997 ABD'de Kalp Anjiyosu Geçirdi
Sağlık problemlerinden dolayı bir süredir ABD'de tedavi gören Fethullah Gülen Hocaefendi, başarılı bir kalp anjiyosu geçirdi. Ohio eyaletindeki Cleveland Clinic Foundation Hastanesi kardiyoloji mütehassıslarından Dr. Murat Tuzcu yönetimindeki bir ekibin geçtiğimiz Cuma günü, Hocaefendi'nin kalbine başarılı bir anjiyo müdahalesinde bulunduğu öğrenildi. Hocaefendi, uzun süredir kalp, şeker ve yüksek tansiyon rahatsızlıklarından mustaripti.
16.07.1997 ABD'den STV Haber Kritik Programının Sorularını Cevapladı
11 Haziran 1997 günü sağlık kontrolünden geçmek için ABD'ye giden Fethullah Gülen, 16 Temmuz 1997 günü STV'de yayınlanan Haber Kritik Programında Kemal Gülen'in sorularını cevapladı.
20.07.1997 Nevval Sevindi'ye New York'ta Verdiği Mülakat Yayınlanmaya Başladı
Fethullah Gülen Sağlık problemleri nedeniyle 11 Haziran 1997 günü ABD'ye gitmişti. Orada bulunduğu sırada Türkiye'de yaşanmakta olan siyasi gerilim sonrası hükümet değişti ve yeni bir sürece girildi. Nevval Sevindi ABD'de Fethullah Gülen'le ilk defa röportaj yapan gazeteci olarak tarihe geçti. 20 Temmuz 1997 günü Yeni Yüzyıl gazetesinde yayınlanmaya başlayan röportaj 10 bölüm halinde 29 Temmuz 1997 tarihine kadar sürdü. Röportaj daha sonra 30 Eylül 1997'de kitaplaştırıldı ve Sabah Kitapları arasında yayımlandı.
10.08.1997 Rus Yazarlardan Fethullah Gülen'e Davet Geldi
Rusya Yazarlar Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'nde tedavi gören Fethullah Gülen Hocaefendi'yi Rusya'ya davet etti. Birlik Başkanı Timur Polatov, "Gülen'i Rusya'ya davet etmenin yararlı olacağına inanıyorum. Şu anda gerek Rusya gerekse Türkiye'de mevcut olan çağdaş sorunların farkındayız."dedi.
11.08.1997 Milliyet'ten Hakan Yavuz'un Siyaset ve İslamiyetle İlgili Sorularını Cevapladı
ABD'nin Wisconsin Üniversitesi'nde İslami ve Sosyal Bilimler bölümünde doktora sonrası çalışmalar yapan Yavuz ABD'de tedavi görmekte olan Fethullah Gülen ile söyleşi yaptı.
31.08.1997 Milliyet'ten Yasemin Çongar'ın Siyasi Gelişmeler Üzerine Sorularını Cevapladı
Yasemin Çongar'ın, 28 Şubat sonrasında Türkiye'de yaşanan siyasi kriz, Atatürk, laik Cumhuriyet ve şeriatla ilgili sorularına cevaplar verdi.
01.09.1997 Türkiye'de Yaşanan 28 Şubat Süreci, Siyasi ve Sosyal Krizi Değerlendirdi
Sağlık problemleri dolayısıyla Amerika'da bulunan Fethullah Gülen, Türkiye'de yaşanan, 28 Şubat süreci, hükümet değişikliği, 8 yıllık eğitim ve İmam Hatipler gibi bir çok siyasi ve sosyal olayı ABD'deki Türk gazetecilere değerlendirdi.
03.09.1997 Güneydoğu Meselesiyle İlgili Soruları Cevapladı
Doğu ve Güneydoğu'daki problemler için Fethullah Gülen bölgesel barışa dikkat çekti ve "Yavuz Selim oradaki aşiret reisleriyle anlaşıp birkaç asırlık bir sulh yemini hazırladıktan sonra dört asır hiç bir problem olmamış." dedi.
04.09.1997 Zaman'dan Ali Aslan'ın Batı ve Milliyetçilik Üzerine Sorularını Cevapladı
Fethullah Gülen'in Amerika'daki mülakatının bir bölümü Mustafa Kemal Atatürk ve Batılılaşma üzerine oldu.
10.09.1997 ADL Başkanı Abraham Foxman İle Görüştü
Fethullah Gülen, 11 Haziran 1997'de ABD'ye gittiği sırada, önemli bir Musevi örgütü olan ADL (Anti Defamation League) Başkanı Abraham Foxman ile New Jersey'de kaldığı evde görüştü. Bu görüşmeden sonra ADL başkanı Foxman, Kardinal John O'Conner ile Fethullah Gülen Hocaefendi'yi görüştürmek için Kardinal O'Conner'dan randevu aldı. Bunun üzerine 19 Eylül 1997 Cuma günü Fethullah Gülen Hocaefendi kardinal John O'Conner ile görüştü.
19.09.1997 ABD'de Kardinal O'Connor İle Görüştü
Fethullah Gülen,, New York'ta Katoliklerin önde gelen liderlerinden Kardinal John O'Connor'la görüştü. Papa 2. John Paul'un sağ kolu olarak bilinen ve gerek Amerikan yönetimi, gerekse Birleşmiş Milletler'de büyük nüfuza sahip olan Kardinal O'Connor ile Fethullah Gülen arasında gerçekleşen görüşme samimi bir sohbet havasında geçti.
30.09.1997 Tedavi İçin Gittiği ABD'den Türkiye'ye Döndü
Bir süredir tedavi için Amerika Birleşik Devletleri'nde olan Fethullah Gülen 30 Eylül Salı günü saat 10.00'da Türkiye'ye geldi.
ABD'de Sağlık durumu ile ilgili olarak Haziran ayında Ohio Eyaleti'nde anjiyo yaptırdı. Amerika'da bulunduğu sırada Katolik dünyasının önde gelen isimlerinden Kardinal O'Connor'la olmak üzere bazı din adamları ile temaslarda bulundu.
21.11.1997 Türk Eğitim Sen'den Eğitim Ödülü Aldı
Türk Eğitim-Sen, Fethullah Gülen'e 24 Kasım Eğitim Özel Ödülü verdi.

Georges Marovitch ve Beraberindeki Heyet Gülen'i Ziyaret Etti
Vatikan'ın İstanbul temsilcisi monsenyör Georges Marovitch, Kadim Süryani Katolik Cemaati Metropoliti Yusuf Çetin, Süryani Katolik Patrik Vekili Yusuf Sağ ve Kadim Süryani Cemaati Piskoposu Samuel Akdemir, Fethullah Gülen'i ziyaret etti.
23.11.1997 Bayram Yüksel'in Cenaze Namazını Kıldırdı
Hayatı boyunca Bediüzzaman Said Nursi'ye hizmet eden Bayram Yüksel ile Ali Uçar ve Mehmet Emin Çiçek'in cenaze namazları Fatih Camii'nde kılındı. Bayram Yüksel'in namazını Fethullah Gülen kıldırdı.
12.12.1997 Yüksek Askeri Şura Kararları İle İlgili Kendisine İsnat Edilen Hususlar Konusunda Bir Basın Açıklaması Yaptı
"Yüksek Askeri Şura toplantısı öncesi ve sonrası bazı gazetelerde yer alan haberlerde, Yüksek Askeri Şuranın 1997 yılı ikinci olağan toplantısında, disiplinsizlik nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edilen 59 subay ve astsubayın bir kısmının Muhterem Fethullah Gülen'e yakın olduğu iddia edilmiştir."
25.12.1997 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Düzenlediği Ulusal Uzlaşma Gecesine Katıldı
Fethullah Gülen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 25 Aralık 1997 tarihinde düzenlediği Ulusal Uzlaşma Ödülleri gecesine katıldı.
Read more...

1996 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
04.01.1996 1995 Hoşgörü Ödülleri Dağıtım Törenine Katıldı
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından belirlenen 1995 Hoşgörü Ödülleri, Çırağan Sarayı'nda düzenlenen bir törenle sahiplerine verildi.
16.01.1996 Sabancı Suikastını ve Terör Olaylarını Değerlendirdi
Sabancı suikastı ile ilgili olarak emniyetin çok yönlü bir araştırma yaptığını hatırlatan Hocaefendi, Sabancı suikastını (9 Ocak Salı ) gerçekleştirenlerin bir taşla çok kuş vurmayı amaçladıklarını vurguladı. Hocaefendi şöyle devam etti: 'Hadisenin saikleri üzerinde durulacak olursa çoktur. Emniyet araştırma yapıyor. Hakkımız, salahiyetimiz olmadan beyanda bulunmak, araştırmayı saptırmak olabilir. Fakat çok hedefli bir şeydir zannediyorum. Türkiye'de önemli bir işadamını, bir sanayiciyi öldürmekle bir taşla çok kuş vurmak istediler. Ve zannediyorum bazı şeyleri de elde ettiler.'
20.01.1996 Polise Bağış Yaptı
Cumhuriyet Gazetesi ve Hikmet Çetinkaya'dan dava yoluyla almaya hak kazandığı 150 milyonluk tazminatı Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı'na bağışladı.
22.01.1996 Kasım Gülek'in Cenaze Namazını Kıldırdı
Tedavi edilmekte olduğu ABD'de 91 yaşında hayata veda eden Kasım Gülek için bir tören düzenlendi. Amerika'da hayatını kaybeden CHP eski genel sekreterlerinden Kasım Gülek'in cenaze namazını vasiyeti üzerine Fethullah Gülen kıldırdı.
22.01.1996 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin İftarına Katıldı
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin Bağlarbaşı'nda bulunan kampüsünde verilen iftar yemeğine katıldı ve burada bir konuşma yaptı.
02.02.1996 Ankara Hilton Oteli'nde İftar Yemeğine Katıldı
Fethullah Gülen'in onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Ankara'da ikinci iftar yemeğini Hilton Otel'inde verdi.
26.03.1996 Aydın Menderes'e Geçmiş Olsun Ziyaretinde Bulundu
Fethullah Gülen, bir trafik kazasında felç olan İstanbul Milletvekili Aydın Menderes'i Bayındır Tıp Merkezi'ndeki odasında ziyaret etti.
04.04.1996 Patrik Bartholomeos İle Görüştü
Son yıllarda toplumsal hoşgörü temasının en fazla işleyen, Fethullah Gülen ve Fener Rum Patriği Bartholomeos, sıcak bir ortamda bir araya gelerek Türkiye'de Müslüman ve gayr-i müslim kesimler arasında diyalogu başlattılar.
18.04.1996 TÜSİAV Vakfından Hoşgörü Ödülü Aldı
Türk Sanayisi ve İşadamları Vakfı (TÜSİAV) tarafından ilk kez verilen 'Yılın Adamları' ödüllerini almaya hak kazanan kişi ve kuruluşlara ödülleri, Ankara Dedeman Oteli'nde yapılan bir törenle verildi.
01.07.1996 Aydın Menderes'i ABD'de Ziyaret Etti
Fethullah Gülen Hocaefendi, Amerika'da tedavi görmekte olan Aydın Menderes'i ziyaret etti.
17.09.1996 Hanife Ustaoğlu'nun Cenaze Namazını Kıldırdı
Mehmet Ustaoğlu'nun eşi ve Yaşar Tunagür Hocaefendi'nin kayınvalidesi Hanife Ustaoğlu'nun cenazesi, Topkapı mezarlığında toprağa verildi. Öğle namazını müteakiben Fatih Camii'nde Fethullah Gülen tarafından kıldırılan cenaze namazına kalabalık bir topluluk katıldı.
19.09.1996 Aktüel Para Dergisiyle Eğitim Üzerine Röportaj Yaptı
Fethullah Gülen eğitim üzerine Aktüel Para dergisiyle bir röportaj yaptı.
24.09.1996 Mesut Yılmaz'la Yaptığı Telefon Görüşmesiyle İlgili Basın Açıklaması Yayınladı
Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde, 'sürpriz diyalog' ve 'Fethullah Hoca ile sürpriz görüşme' baslıkları ile yayınlanan haberler üzerine yazılı bir açıklama yapan Fethullah Gülen, Türk siyasi hayatını etkilemek, hükümetler ve partiler üzerine görüş ve spekülasyonlarda bulunmak gibi bir tavra asla girmediğini belirtti. Gülen, 'Ülkemiz içinde herkesin kendi konumunda kabul edilmesi esasına dayalı bir diyalogu savunan biri olarak, Mesut Yılmaz Bey ile diyalogum yeni değildir.' dedi.
30.09.1996 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı 3. Kuruluş Yılında 'Mutlu Yarınlar İçin El Ele' Toplantısında Konuştu
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği toplantıya bir çok isim katılırken Fethullah Gülen de bir konuşma yaptı.
15.10.1996 Bulgar Trud Gazetesine Mülakat Verdi
Fethullah Gülen Bulgar Trud Gazetesi ile Balkanlar ve Türkiye üzerine görüştü.
24.10.1996 Asya Finansın Açılış Törenine Katıldı
Türkiye'nin 6. Özel finans kurulusu olan Asya Finans'ın açılısı 24 Ekim 1996 Perşembe günü yapıldı. Açılışa Fethullah Gülen ve Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller de katıldı. Tansu Çiller açılışta bulunmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek, 'Ülkemiz için son derece gerekli olan böyle bir kurumun açılmasına vesile olduğu için, ufkundan dolayı değerli Hocaefendi'yi kutluyorum.' dedi.
03.11.1996 Bulgaristan'dan Varna Televizyonuna Mülakat Verdi
Bulgaristan'ın yazılı basınından sonra TV'ler de Türkiye'ye gelerek Gülen ile röportaj yaptılar. Ülkenin en yüksek tirajlı '24 Saat' ve 'Trud' gazetelerinin 'Yüzlerce Köprüler Kuran Muallim' diyerek övdüğü Fethullah Gülen, Varna TV'si tarafından da eğitim ve kültür alanında önayak olduğu girişimlerle Bulgarlara tanıtıldı.
08.11.1996 Gazetecilere Değişik Konularda Görüşlerini Açıkladı
Fethullah Gülen 8 Kasım 1996 Cuma akşamı gazetecilere yemek verdi ve onların değişik alanlardaki sorularını cevaplandırdı.
08.11.1996 Fatih Üniversitesi'nin Açılışına Katıldı
İstanbul Beylikdüzü'ndeki merkez kampüsünde bulunan Fatih Üniversitesi 08 Kasım 1996'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hizmete açıldı. Açılışa Alparslan Türkeş, Rıza Akçalı ve birçok siyasetçi, bilim adamı ve işadamı katıldı. Fethullah Gülen bütün davetliler ve Cumhurbaşkanı ile yakından ilgilendi.
Read more...

1995 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
23.01.1995 Sabah ve Hürriyet Gazeteleriyle Röportaj Yaptı
Sabah'tan Nuriye Akman ve Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök ile yaptığı röportajlar. Röportajlar Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, Başbakan Tansu Çiller ile görüşme İslamiyet, siyaset, kadın ve eğitim ekseninde geçti.
11.02.1995 Polat Renaissance'ta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın İftarına Katıldı
Fethullah Gülen yaptığı konuşmada bu toplantının birlik vesilesi olmasını diledi.
23.02.1995 Ankara Hilton'da Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın İftarına Mesaj Gönderdi
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 23 Şubat 1995 Perşembe akşamı verdiği iftar yemeğine siyaset, bürokrasi ve üniversite çevrelerinden çok sayıda isim katıldı. Davete katılamayan Fethullah Gülen; davete icabet edemeyişinin sebebini, oruçla birlikte şeker ve tansiyon kaynaklı rahatsızlıklarının olduğunu açıklayarak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı şahsında iftara katılanlara bir mesaj gönderdi.
20.03.1995 Bülent Ecevit'le Görüşme Yaptı
Fethullah Gülen, Mart ayı içinde Bülent Ecevit'in ziyaretine gitti. Ecevit, bu görüşmenin çok yararlı olduğunu ve politikadan ziyade din, bilim ve felsefe konularında sohbet ettiklerini söyledi.
10.05.1995 Hikmet Çetin'e Nezaket Ziyaretinde Bulundu
Fethullah Gülen, Hikmet Çetin'le Kurban Bayramının ikinci günü Çetin'in milletvekili lojmanlarındaki evinde görüştü. Görüşme bayram münasebetiyle gerçekleşti.
26.05.1995 Türk Ocakları Vakfı'ndan Ödül Aldı
"Nihal Atsız Türk Dünyası Hizmet Ödülü", teşvik ve telkinleriyle Türk Dünyası'nda pek çok okulun açılmasına vesile olduğundan dolayı Fethullah Gülen'e verildi.
09.06.1995 Başbakan Tansu Çiller İle İkinci Kez Görüştü
Başbakan Tansu Çiller ile Fethullah Gülen 1994 yılındaki görüşmelerinden sonra ikinci defa İzmir'de bir araya geldi. Çiller, Özel Yamanlar Lisesi'nin mezuniyet törenine katıldı. Törenden sonra ise, Çiller ve Gülen 45 dakika süren bir görüşme yaptı.
15.06.1995 Mesut Yılmaz'ı Ziyaret Ederek Bir Görüşme Yaptı
Daha önce Çiller ve Ecevit'le görüşen Fethullah Gülen Mesut Yılmaz'la biraraya geldi. Ankara'da yapılan görüşmede Gülen, Yılmaz'a Türkiye'nin son durumuyla ilgili düşüncelerini anlattı.
22.06.1995 Siyasilerle Görüşmesine Dair Bir Basın Açıklaması Yaptı
Fethullah Gülen, Sünni-Alevi ve sağ-sol kardeşliği adına yaptığı teşebbüslerin ve bu arada bilhassa Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Hikmet Çetin ile görüşmesinin yadırganacak hiçbir yanının olmadığını söyledi. Gülen "Yaptığım görüşmelerin bazı çevrelerde yadırganmasını bu çevrelerin taşıdığı sıfat ve konular ve seviye ile telif etmekte güçlük çekiyorum" dedi.
01.07.1995 Mehmetçik Vakfına Bağışta Bulundu
Fethullah Gülen Cumhuriyet Gazetesinden Hikmet Çetinkaya'nın yazdığı yazılardan ötürü manevi tazminat kazandı. Aldığı elli milyon liralık bu tazminatı Mehmetçik Vakfına 30 Haziran 1995 günü bağışladı. İlgili haber 1 Temmuz 1995 günü Zaman Gazetesinde yayınlandı.
02.07.1995 Kırkpınar Güreşlerini İzlemek İçin Sarayiçi'ne Gitti
634. Tarihi Kırkpınar Güreşlerinin son gününde Sarayiçi'ne gelerek güreşleri izleyen Fethullah Gülen Hocaefendi'ye büyük ilgi gösterildi. Fethullah Gülen daha sonra dereceye giren başpehlivanları tek tek tebrik etti.
03.07.1995 TRT Ateş Hattı Programında Reha Muhtar'a Mülâkat Verdi
Fethullah Gülen, Ateş Hattı programının İstanbul stüdyolarında Reha Muhtar'la uzun bir söyleşi yaptı.
25.07.1995 Mehmetçik Vakfından Teşekkür Beratı Aldı
Fethullah Gülen'e Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı'ndan bir teşekkür beratı verildi.
02.08.1995 TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk'u Ziyaret Etti
Fethullah Gülen, Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk'u Meclis'teki makamında ziyaret etti.
13.08.1995 Zaman Gazetesi'nden Eyüp Can'a Daha Sonra "Ufuk Turu" Adıyla Kitaplaştırılacak Olan Mülâkatını Verdi
On bir gün süreyle dizi halinde yayınlanan bu röportajda Fethullah Gülen'in hayatı ve gayesi, din, tasavvuf, dogmatizm, felsefe, edebiyat, siyaset ve Orta Asya'ya açılma ile ilgili bir çok konu açıklığa kavuşturuldu.
15.08.1995 Hakan Şükür'ün Düğününe Katıldı
Fethullah Gülen, Galatasaraylı Hakan Şükür'ün 15 Ağustos 1995 salı akşamı düzenlenen nikâh merasimine katıldı ve Hakan Şükür'ün nikah şahitliğini yaptı.
20.08.1995 Cumhuriyet Gazetesinden Oral Çalışlar'la Röportaj Yaptı
Yedi gün süreyle yayınlanan bu röportajda cumhuriyet, laiklik, şeriat, eğitim, demokrasi ve kadın konusunda sorulan soruları cevaplandırdı.
14.09.1995 Rahatsızlığı Sebebiyle Kalp Anjiyosu Yaptırdı
Fethullah Gülen uzun süredir kendisini rahatsız eden kalp sıkıntılarının nedenini öğrenmek için Amerikan Hastanesi'nde anjiyo yaptırdı.
19.09.1995 Bosnalı Çocuklar Yararına Düzenlenen Futbol Maçını İzledi
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın organize ettiği maç, İstanbul'da "Her şey Bosna'lı Çocuklar İçin" sloganıyla oynandı. Futbol şöleninden elde edilen hasılatla Bosna Hersek'te Saraybosnalı çocuklar için bir okul yaptırıldı. Maçı Maradona ve Fethullah Gülen yan yana izledi.
11.10.1995 Hükümet Krizi ve Muhtıra Söylentileri Üzerine Açıklama Yaptı
"8 Ekim 1995 Pazar günü kıymetli gazeteci bazı dostlar ile bir araya gelmemiz tamamen bir nezaket ziyareti mahiyetinde idi.
Çay sohbeti havası içinde bazı sorular soruldu ve konu çerçevesinde cevaplar verildi. Ne dün ne de bugün siyasî herhangi açık bir mülahazam olmadığı gibi, yarın da olmayacaktır. Bu manada bir kimseyi kayırma hedefim olmadığı gibi herhangi bir kimsenin aleyhinde olmayı da düşünmedim.
Konuşulan şeyler şu anda Türkiye'nin içinde yaşadığı krizler etrafında cereyan etti. Bu arada on beş seneden beri sık sık dedikodu şeklinde bahis mevzuu edilen muhtıra türü endişeler üzerinde de duruldu.
Duyduğum bazı şeylere binaen demokrasi adına endişelerimi dile getirdim.Katiyen herhangi bir şahsı tasrih etmediğim gibi birileri tarafından kasıtlı ortaya sürülebileceği muhtemel olan böyle bir hadiseyi, öteden beri hep saygı duyduğum mübarek bir müesseseye tamim etmemeye fevkalade özen gösterdim. Kesin tavrımın bu şekilde değerlendirilmesini kamuoyuna saygılarımla arzederim."
18.10.1995 Milliyet Gazetesini Ziyaret Etti
18 Ekim 1995 Çarşamba günü Milliyet gazetesini ziyaret ederek gazetenin yazar ve yöneticileriyle sohbet etti.
19.10.1995 Bir Hollanda Televizyonu İle Röportaj Yaptı
Bu röportajda hayatı, görüşü, faaliyetleri, İslam ve lâiklik üzerine sorulan soruları cevaplandırdı.
Read more...

1994 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
03.04.1994 Berin Menderes'in Vefatı Dolayısıyla Bir Taziye Mesajı Yayınladı
Eski Başbakan Aydın Menderes'in eşi Berin Menderes'in vefatı dolayısıyla taziye mesajı yayınladı.
29.06.1994 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Açılışına Katıldı
Fethullah Gülen, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın açılışı dolayısıyla Dedeman Oteli'nde düzenlenen törene katıldı.
30.11.1994 Başbakan Tansu Çiller'i Ziyaret Etti
Ziyaret Başbakan Tansu Çiller'in değişik kesimlerle görüşme isteği doğrultusunda gerçekleşti.
06.12.1994 Başbakan Tansu Çiller'e Yaptığı Ziyarete İlişkin Bir Basın Açıklaması Yaptı
Fethullah Gülen'in Avukatı Feti Ün, Başbakan Tansu Çiller'le yapılan görüşmeye dair kamuoyunda çıkan söylentiler üzerine bir basın açıklaması yayınladı.
Read more...

1993 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
18.04.1993 Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Vefatı Dolayısıyla Bir Taziye Mesajı Yayınladı
28.06.1993 Annesi Refia Gülen Vefat Etti
Refia Gülen Hanımefendi, 28 Haziran 1993 Pazartesi saat 12.20 sularında İzmir'de vefat etti.
30.06.1993 Annesi Refia Gülen Hanımefendi'nin Cenaze Namazını Kıldırdı
28 Haziran 1993 Pazartesi günü vefat eden Refia Gülen Hanımefendi'nin cenaze namazını, 30 Haziran 1993 Çarşamba günü Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii'nde Fethullah Gülen Hocaefendi kıldırdı. Cenaze, Yamanlar Örnekköy mezarlığına defnedildi.
07.07.1993 Annesinin Vefatı Dolayısıyla Taziye Verenlere Teşekkür Mesajı Yayınladı
Read more...

1992 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
20.01.1992 Saime Ayten Coşkun ve Ayşe Işıl Coşkun'un Vefatı Dolayısıyla Bir Taziye Mesajı Yayınladı
05.05.1992 ABD'de Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı Ziyaret Etti
2 Mayıs 1992'de Dallas Methodist Hastanesi'nde prostat ameliyatı olan Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a 5 Mayıs 1992 tarihinde 'geçmiş olsun' ziyaretinde bulundu.
05.06.1992 Avukat Bekir Berk'in Vefatı Dolayısıyla Bir Taziye Mesajı Yayınladı
Read more...

1991 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
16.06.1991 Haziran Ayında Vaazlarına Son Verdi
21.09.1991 Ebedi Risalet Sempozyumunda Bir Konuşma Yaptı
1989 yılından beri vaazlarında Peygamber Efendimiz'i (sav) anlatan Fethullah Gülen, Zaman Gazetesi'nin "Kutlu Doğum Haftası" münasebetiyle Peygamber Efendimiz (sav) hakkında 19-22 Eylül 1991 tarihinde düzenlemiş olduğu Ebedi Risalet Sempozyumunun üçüncü gününde kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Yurtiçinden ve yurtdışından bir çok bilim adamı ve İlahiyatçının katıldığı Ebedi Risalet sempozyumu alanında bir ilki temsil ediyordu.

Fethullah Gülen'in Kısa Teşekkür Konuşması:
"Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sav) her yönüyle kıymetli ilim adamları tarafından anlatıldığı bu toplantıda benim bir şeyler söylemek haddim değildir. Ama bunu söylemek dahi yine haddim değildir. Fakat Oturum Başkanı Sayın Prof. Salih Tuğ'un davetine icap ederek kürsüye geldim. Benim önceden planlanmış böyle bir konuşmam yoktu. Sempozyuma katılan değerli tüm ilim adamlarımıza ve siz misafirlerimize teşekkür ediyorum."
Read more...

1990 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
1990 Üsküdar Cuma Vaazlarına Devam Etti
1989 yılı içinde Üsküdar Valide Sultan Camii'nde haftada bir Cuma günleri toplam 51 hafta vaaz veren Fethullah Gülen, aynı vaaz serisini 1990 yılı içinde 16 Mart gününe kadar devam ettirdi. Üsküdar'da 1990 yılı içinde toplam 11 Cuma vaazı verdi.

Haftalık ve Aylık Vaazlarına Devam Etti
9 Nisan 1989'da Pendik Camii'nde başladığı Pazar vaazlarını 1990 yılı içinde de devam ettirdi. İstanbul, (Süleymaniye, Fatih, Pendik) İzmir (Şadırvan, Hisar), Ankara (Kocatepe) ve Erzurum gibi illerde haftalık veya ayda bir olmak üzere vaazlar verdi.
Read more...

1989 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
13.01.1989 Üsküdar'da Valide Sultan Camii'nde Vaazlara Başladı
İstanbul'da 13 Ocak 1989 yılında Üsküdar Valide Sultan Camii'nde vaazlara başladı. Bundan önce en son 6 Nisan 1986 Çamlıca Camii'n açılışında Miraç kandili dolayısıyla vaaz vermişti. Üsküdar vaazları 1 yılı geçkin süreyle 16 mart 1990 tarihine kadar (62 hafta) devam etti. Burada bütün yönleriyle Peygamber Efendimiz'i ve O'nun sünnetini anlattı. Bu vaazlar, daha sonra Sonsuz Nur adıyla 3 cilt halinde kitaplaştırıldı. 1989 yılı içinde Üsküdar Valide Sultan Camii'nde haftada bir Cuma günleri toplam 51 hafta vaaz verdi. Geri kalan 11 haftalık vaaz 1990 yılı içinde 16 Mart gününe kadar devam etti.
09.04.1989 Haftalık Vaazlara Başladı
1989 yılı içinde haftada bir olmak üzere Pazar günleri Süleymaniye, Pendik, Sultanahmet, Bakırköy Yeni Mahalle, İzmir'de Hisar ve Şadırvan Camilerinde vaazlar verdi. Pazar vaazlarını değişik camilerde veren Fethullah Gülen, Ramazan ayı içinde ayrıca Salı akşamları Fatih Camii'nde iftardan sonra Teravih namazına kadar vaazlar verdi. Ramazan'ın son Salı gecesi Kadir Gecesine denk geldiğinden o vaaz Kadir Gecesi hakkında oldu. Burada ayrıca 6 Mayıs 1989 günü Ramazan Bayramı vaazını da verdi. Az önce de denildiği gibi Fatih Camii vaazları sadece Ramazan ayına ait Salı akşamı vaazları olup diğerleri Pazar günleri değişik camilerde verilen vaazlardır.
Read more...

1980-1988 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
05.09.1980 Bornova'da Son Vaazını Verdi ve Özal'la Görüştü
12 Eylül 1980 askerî müdahalesinden bir hafta önce 5 Eylül Cuma günü son vaazına çıktı. Vaazdan sonra Turgut Özal'la camide imam odasında görüştü.
12.09.1980 Askeri Darbe
12 Eylül 1980 günü ihtilalin ardından görevini fiilen sürdürme imkânı bulamadı. 45 günlük bir heyet raporu aldı.

'12 Eylül öncesinde cereyan eden hadiselerin bir darbe ve ihtilale davet mahiyetinde olduğunu anlamak için, zannederim ne ferasete ne de kehanete ihtiyaç vardır. Hadiselerin dilinden en kaba çizgileriyle anlayanlar dahi gelmekte olan ihtilalin sesini kulak zarları yırtılırcasına duymuşlardır. Meseleye bu zaviyeden bakacak olursak, olması muhtemel darbeyi ben de herkes kadar hissetmekteydim ve etrafıma söylediklerim de bu mahiyette şeylerdir.

Bence 12 Eylül'ün diğer ihtilallerden pek farklı bir yönü yoktu. Yine gençler silahlı ve sokakta.. yine dillerde Marks ve Lenin.. yine kin ve nefret.. yine yıkıcı siyaset ve meclis polemiği.. yine müdahaleye çağrı ve yine 'hele bir yıkalım sonra oturur ne yapacağımızı düşünürüz' gibi geri kalmış ülkelerin psikolojisiyle hareket etme hastalığı sarmıştı bir baştan bir başa toplumu. Kimsenin kimseyi kabullenmediği, bir kesimin diğeri ile beraber yaşamaya tahammül edemediği ve en küçük farklılıkların kavga vesilesi yapıldığı böyle bir ortamda, müdahale için her şey tamamdı. Ve yine suni sağ-sol hikayesi hürriyet ve demokrasinin katliyle sonuçlanacaktı.

Bu arada şunu da vurgulamakta yarar var: Bu son hareketin mimarları bazı müspet icraatta da bulundular. Toplumu, dirilmesi için bir kere daha silkelediler. Sovyet imparatorluğu yıkılma sath-ı mailine girdiği bir dönemde maceracı gençlerin Türkiye'yi Sovyetler'in peyki haline getirme oyununu bozdu ve ülkemizin içinden çıkılmaz bir bataklığa sürüklenmesini bilerek veya bilmeyerek önlediler.. Bazı kıymetli vatan evlatlarına millete hizmet etme yollarını açtılar..'
25.11.1980 Çanakkale'ye Tayin
Çanakkale merkez vaizliğine tayin edildi ise de, rahatsızlığı yüzünden görevine başlayamadı.

'İhtilalin bu ilk günlerinde benimle daha ziyade İzmir Emniyet'i uğraşıyordu. Bu sebeple aranmam bir yönüyle mahalli sayılırdı. Türkiye geneline teşmili daha sonra oldu. Onun için tayinimin İzmir dışına yapılmasını istedim. Belki bir çare olabilir, diye düşündüm. Bu vesileyle gidip Tayyar Bey'le görüşmeye karar verdim. Bir müddet kapıda bekledim. Sonra yanına girdim. Bazı evraklarla meşguldü. İşini bitirinceye kadar da bekledikten sonra meseleyi görüşebildik.. Çanakkale'ye tayin edildim.'
20.03.1981 Vaizlikten İstifa Etti
12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından sıkıyönetim uygulanmaya başlandı. Ağırlaşan şartlar gereği vaizlik görevinden istifa etti.

'İhtilalden bir gün öncesine ait, 11 Eylül tarihli 20 günlük raporum vardı. Şimdi rapor müddeti de dolmuştu. Ya bir rapor daha alacaktım, ya da gidip vazifeme başlayacaktım. Eskiden beri tanıdığım ve sevdiğim bir doktor arkadaşa telefonla rapor verip veremeyeceğini sordurdum. Gerçi alınan raporların geçerli olup olmayacağını da bilmiyordum. Zira o günlerde sıkıyönetim vardı ve kanunlar yetkili ve etkili kişilerin iki dudakları arasına kilitliydi. Onlar ne söylerse bir bakıma kanun oydu. Ben aranan bir insan olduğum için aldığım raporları çok rahatlıkla geçersiz sayabilirlerdi. Buna rağmen istifa edinceye kadar uğraştım ve işi raporlarla idare etmeye çalıştım.'
1985 Anadolu'yu Dolaştı
1983'te serbest seçimler yapılmasına rağmen süreç hala askeri yönetimin izlerini taşıyordu. Bu yüzden herhangi bir yerde vaaz vermiyordu. Anadolu'nun bir çok şehrini dolaştı. Eski dost ve akrabalarını ziyaret etti. Bu ziyaretlerden birini de Ahlat'a yaptı. Ecdat yurdunu ziyaret etti.
12.01.1986 Burdur'da Tevkif Edildi ve Ardından Serbest Bırakıldı
Hakkında arama emri olduğu gerekçesiyle Burdur'da tevkif edildi. Uzun bir sorgulamadan sonra İzmir'e getirildi. Arama emrinin İzmir'le de bir alâkası olmadığı anlaşılınca serbest bırakıldı.
06.04.1986 Büyük Çamlıca Camii'nde 6 Yıl Aradan Sonra Vaaz Verdi
Hem Miraç kandili, hem de Büyük Çamlıca Camii'nin açılışı münasebetiyle altı yıllık aradan sonra ilk defa kürsüye çıktı.
06.06.1986 Hacc'a Gitti
Hacc'dayken Diyarbakır'da Mehmet Özyurt davasıyla irtibatlandırılarak hakkında tahdit konuldu. Dostlarının Medine'de ikameti için yaptıkları ısrarlı teklifleri reddetti. Her halükârda, yakalanıp teslim olmaksızın Türkiye'ye gelip suçsuzluğunu ortaya koymak maksadıyla, Suriye üzerinden ve bin bir çile ve zahmetle sınırdan geçerek Kilis'e ulaştı. Buradan İzmir'e geçti ve Sıkıyönetim Komutanlığına teslim oldu. Suçsuz bulunarak, serbest bırakıldı.
01.07.1988 Yeni Ümit Dergisi'nde Başyazılara Başladı
İlk sayısı 1 Temmuz 1988 yılında çıkan ve üç aylık periyotlarla yayın hayatına devam eden Yeni Ümit Dergisi'nde başyazılar yazmaya başladı. Bu dergide yazdığı ilk başyazı "Yeni Ümit'in Mütevazı İkliminde" adını taşıyordu.
Read more...

1971-1979 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
1971 12 Mart Muhtırası'na Doğru Kestanepazarı'ndan Ayrıldı
1971 yılında 12 Mart Muhtırası'ndan önce Kestanepazarı Kur'an Kursu'ndaki görevinden ayrıldı.

'Kestanepazarı'ndan ayrılınca Güzelyalı'da bir eve taşındım. Günler geçmek bilmiyordu. Sanki saniyeler sene olmuştu. Halbuki, talebelerimin arasında bulunduğum günlerde; vaktin arkasından koşturuyor ve adeta zamanla yarışıyordum. Yapacağım işler ve yapmam gerekenler günün yirmi dört saat olması gerçeğine karşı pervasız bir, meydan okuyuş içindeydi. Başka türlü bu kadar işi bu kadar dar zamana sığdırmak nasıl mümkün olurdu ki? Halbuki şimdi vaktimin büyük kısmını okumaya ayırabiliyordum.

Hadiselerin kendine göre bir dili vardır. İçtimai hayatı anlamak isteyenler bu dili çok iyi bilmelidirler. Mazide meydana gelen ve ciğerleri parçalayan nice hadiseler var ki, yeniden tekerrür etmeye başlamıştı. Bu tekerrürün getireceği neticeleri kestirmek asla kehanet sayılmazdı. Türkiye günden güne bir askeri darbenin eşiğine doğru kayıyordu. 27 Mayıs'ı görmüş olanlar için, görünen tablo pek de iyimser değildi.

12 Mart 1971 Cuma günü saat 13'de radyodan okunan bildiri üzerine Muhtıra resmen verilmiş oldu. Asker devreye girmişti. Sol panik içinde, sağ mütevekkil olacakları bekliyordu..

Muhtıradan kısa bir müddet sonra tutuklamalar başladı. Solun liderliğine soyunanların birçoğu müstehak oldukları için, Müslümanlardan birçoğu da sırf denge için tutuklanmış ve gözaltına alınmışlardı. Ve tutuklamalar devam ediyordu..

27 Mayıs sol güdümlü bir harekettir. 12 Mart da öyle olsun isteniyordu. Fakat ihtilale beş kala hadiseye el koyan Memduh Tağmaç ve arkadaşları muhtıranın macerasını birilerinin güdümünden kurtardı. Ondan böyle bir atak beklemeyen solcular ne yapacaklarını şaşırdılar. Onlarda görülen 12 Mart aleyhtarlığı, biraz da yetişemediğine ekşi diyenin durumu gibi bir tavır. Eğer 9 Mart'ta yapılmak istenen harekata mani olunmasaydı, yapılacak ihtilal çok başka olacak ve 'Devrim Anayasası' adıyla hazırlanan taslak yürürlüğe girecek, Türkiye isim olarak olmasa bile sistem olarak tam bir komünist ülke haline getirilecekti... Bu solcu güçler ve onların akıl hocalığını yapan devrimbaz sivillerin ortak arzusuydu. Nitekim Ziverbey soruşturmasında hepsinin maskesi düşmüş ve menfur düşünceleri bir bir ortaya çıkmıştır.

12 Mart, bir ihtilal ve darbe değildir. Hükümeti belli konularda uyaran bir ikazdır. Elbette askeri olması yönüyle tasvip edilemez. Hür iradeyi güç kullanmak suretiyle dize getirmenin tasvip edilmesi mümkün değildir de ondan. Fakat, çok daha kötü bir hareketi önlemesi bakımından bu harekete iyimser bakmak mümkündür. Yani, kötüdür ama çok daha kötüye göre o kadar kötü değildir.'
03.05.1971 Tevkif Edildi
'Doktor Bey'e 'Bizim eve gidelim' dedim. Yolda yine bir köpeğe çarptık. Ben, 'Bizi evde bekliyorlar, herhalde' dedim. Eve girdiğimde siyasî polislerin bütün eşyaları didik didik edip evin ortasına yığdıklarını gördüm.. Ben içeriye girince polisler 'Hoş geldin' dediler. Aramaya devam ettiler.

Görevlilere 'Geç kalır mıyım? Bir şeyler yiyeyim mi?' dedim. Gayem hem biraz açlığımı yatıştırmak hem de esas niyetlerini öğrenmekti. Bana 'karnını doyur. Ne zaman döneceğin belli olmaz' dediler. Bir iki lokma pilavdan aldım. Biraz sonra Tepecik inzibat merkezine götürülmek üzere yola çıktık.

Beni Tepecik İnzibat Merkezine getirdiler. Saçımı bıyığımı kestiler. Ben kaşlarımı da traş ederler zannediyordum. Fakat yapmadılar. Sonra sağdan, soldan, arkadan ve önden fotoğraf çektiler. Götürecekleri yere götürmeden evvel 'Bana biraz su getiriniz, abdest alacağım' dedim. Şimdi ismini hatırlayamadığım başçavuş temiz mi kirli mi bilmiyorum ama bir teneke su getirdi. Abdest alarak dışarıda namazımı kıldım. Böylece yatsı namazımı eda etmiştim. Hiç olmazsa sabaha kadar namaz kaçırma tehlikesi yoktu. Rahatlamıştım.

Beni alıp hücre gibi bir yere tıktılar. Bir de ne göreyim, benden evvel aynı yere Şaban Düz, Harun Reşid Tüylü, Mustafa Birlik ve ülkücülerden de bir arkadaş getirilmiş..'
09.11.1971 Tahliye Oldu
'Nihayet 7. ayın içinde son bir kere daha mahkemeye çıkarıldık. Avukatımız üç aydan beri tekrar edip durduğu tahliye talebimizi ümitli bir eda ile mahkeme heyetine bir kez daha arz etti. O esnada, birden bire alışmadığımız bir şey oldu. O güne kadar, elli defa tahliye talebimize bıkmadan usanmadan elli defa 'tutukluluklarına' diyen mahkeme heyetine, savcı, ayağa kalktı ve 'Nasıl olsa birilerini -Av. Bekir Bey'i kastediyordu- bırakınız; bunları da bırakın gitsinler' dedi. Hem şaşırmış hem de çok sevinmiştik.'
1972 Tahliye Sonrası Günler ve Edremit'e Tayin
9 Kasım 1971 günü tahliye olduktan sonra göreve başlamak için Diyanet'e başvurdu. Sıkıyönetim nedeniyle müspet bir cevap hemen gelmedi. Bu yüzden kısa bir süre Erzurum'a gitti. Döndüğünde Salepçioğlu ve Alsancak Camilerinde vaaz vermeye başladı. Ve 23 Şubat 1972'de Edremit merkez vaizliğine tayin edildi. Burada 2 yıl görev yaptı.

'Tahliyem ile Edremit'e gitmem arasında üç aydan fazla bir zaman geçti. Ancak bu, tam anlamıyla bir bekleme dönemi de değildi: Erzurum'da kısa bir süre kaldıktan sonra tekrar İzmir'e döndüm ve Salepçioğlu Camii'nde yeniden vaazlara başladım. Ben tutuklu iken arkadaşlar ev eşyamı Sadıkbey'de bir daireye taşımışlar. Erzurum'dan dönünce çok aceleden bir ev bulduk. Mektupçu'daki bu evi 500 liraya kiralamıştık.

Diyanet tarafından önceleri dilekçemize müspet cevap verilip, vaaz etmemize müsaade edildiği halde, daha sonra yine vaazdan men edildim. Şaban Düz Hocaefendi ve Osman Kara Hocaefendi de benimle aynı durumdaydı. Sıkıyönetim üçümüzün de İzmir'den sürülmesi hususunda Diyanet'e baskı yapmış ve Diyanet de ister istemez bu baskıya boyun eğmek zorunda kalmıştı. Artık, ikinci bir emre kadar vaaz edemeyecektik. O sıralarda İbrahim Ulvi Bey, Özlük İşlerinde bulunuyordu. Bana, Ankara'ya gelmem hususunda haber göndermişti. Gittim.. Durumu anlattı ve 'İzmir' dışında nereyi istersiniz?' diye sordu. Bizim İsmail Hoca, Edremit'teydi. Benim için teselli olur düşüncesiyle ben de 'Edremit olabilir.' demiştim. Ve böylece tayinim Edremit'e yapıldı. Bu arada Şaban Düz Hocaefendi'yi Nazilli'ye, rahmetli Osman Kara'yı da Turgutlu'ya tayin etmişlerdi.

Gerçi Edremit'e tayinimi istemiştim ama, oraya gitme niyetinde değildim. Edremit Müftüsü Remzi Bey, yanında Arif Çağan ve rahmetli Hakim Necmettin Güvenli beylerle birlikte Mektupçu'daki eve kadar geldiler. Israrla Edremit'e gitmemi istediler. Adeta benimle yalvarırcasına konuşmuşlardı ki onlardaki bu sıcaklığı da asla unutamam ve 'Ne olur gel, orada da hizmet olur!' dediler. Evet, onlardaki bu ciddi talep ve arzu cevapsız bırakılacak gibi değildi.'
29.06.1974 Manisa'ya Tayin Edildi
2 sene 4 ay kadar Edremit'te görev yaptıktan sonraManisa merkez vaizliğine tayin edildi.

'Daha önce de ifade ettiğim gibi, Edremit'e esasen istemeyerek gitmiştim. Hatta istifa edip gitmemeyi bile düşünmüştüm. Bu isteksizliği, beşeri bir kısım boşluklarla izah daha uygun olur zannediyorum. Evet, alıştığı yerden kopup bir başka yere gitmek insana cidden zor geliyor. Benim ise bütün dost ve arkadaşlarım İzmir'de idiler. Onlardan ayrılmak, onlardan uzakta kalmak bana dayanılması imkansız bir hicran gibi geliyordu. Fakat Murad-ı İlahi başkaymış... Edremit'e gittim ve üç seneye yakın orada vazife gördüm. Bu zaman zarfında, talebe hizmetleri gözümü ve gönlümü doyuracak seviyeye yükseldi.

Manisa'nın hem şahsım hem de hizmetimiz adına yeni bir şey ilave ettiğini söyleyemeyeceğim. Her şey eskinin bir uzantısı olarak sürüp gitti. Vaazlar, sohbetler, kamplar vs. hep eskiden olduğu gibiydi. Belki gelip gitmeler, Edremit'e kıyasla çok daha fazlaydı; ama bunu Manisa'nın bir hizmeti olarak değerlendirmek yanlıştır. Zira, zaten cemaat, o güne kadar olduğu gibi, İlahi inayetle gelişiyordu. Diğer taraftan Edremit'e gelmek isteyip de çeşitli sebeplerden dolayı gelemeyenlerin önündeki engeller, hususiyle de mesafenin azalmasıyla kısmen giderilmiş oluyordu. Bu da gelmeyi artıran bir husustu. Ama şunu da itiraf etmeliyim ki, o gün için Manisa böyle bir hizmete karşı çok soğuktu.'
20.09.1974 Babası Ramiz Efendi Vefat Etti
Ramazan ayının üçüncü günü, babası Ramiz efendi vefat etti.

'Evet, o sene benim için bir hüzün senesi oldu. Babamın vefatından bir ay kadar önce Edremit'te Ceza Hakimi Necmeddin Güvenli gibi çok sevdiğim bir dostum vefat etmişti. Onun vefatından az önce bir rüya görmüştüm. Rüyamda benim bulunduğum yerde semanın derinliklerine doğru iki uçak batıp kayboluyordu. Bu hadise bir-iki defa tekrarlandı zannediyorum. Ve babam ile Hakim bey bir ay ara ile vefat ettiler. -İnşallah- ikisi de Cenabı Hakk'ın rıdvanına mazhar olmuşlardır.

Emri tebellüğ etme (Manisa'ya Tayin) vaktim gelmişti. Bu durumu babama arz ile elini öptüm ve, 'Müsaade ederseniz gidip vazifeye başlayayım.' dedim. Bana: 'Gitme. Önümüzdeki perşembeden sonra gidersin.' dedi. Sonra daldı, durdu durdu ve 'Git. Burada bir çift göz, orada ise binlerce göz bekliyor.' dedi... Ben İzmir'e döndüm. Bir hafta sonra babamın vefat haberi geldi. İzmir'den otobüs ile o gece yola çıktık. Yanımda Yusuf Pekmezci ve Köse Mahmut vardı. Mustafa Birlik de bizi garaja kadar geçirmeye gelmişti. Vasıta yönüyle sıkıntı çekmedik.. Ankara'dan uçağa bindik ve öğle vakti Erzurum'a yetiştik. Son anlarında babamın yanında bulanamayışıma çok üzüldüm. Hele onun kerametvari, 'bir hafta sonra gidersin' demesini hemen kabul etmeyişim, içimde hep kanayan bir yara olarak kalmıştır. Öyle baba zor bulunur...

Babam dikkatli yaşardı. Namazlarına çok dikkat ederdi. Onun da gözü yaşlıydı. Vaktini hiç zayi etmezdi. Tarladan eve geldiğinde, ayağının çarığıyla, yemek hazırlanıncaya kadar, hemen bir kitap açar ve okurdu. Onda kitap okuma bir zevkti. Yolda gidip gelirken de ağzı boş durmaz, ya Kur'an okur ya da yeni ezberlediği Arapça veya Farsça bir beyti tekrar ederdi.

Ben Kaside-i Bürde'yi önüme alarak ezberlediğimi bilmem. O'nu babamın okuyuşlarından kaparak ezberlemişimdir. Diğer Farsça beyitleri de hep babamın vaazlarda okuduklarından ezberledim. Babam, her dakikasını mutlaka hayırlı ve bereketli bir işle dolduran ve düşünceye ehemmiyet veren bir insandı. Boş yaşamaya kapalıydı.

Ben dört veya beş yaşlarındaydım. Evimize, herkesin hürmet ettiği, iyi molladır dediği Halil Hoca namında bir zat gelmişti. Babam onun dizinin dibinden hiç ayrılmazdı. İhtimal babam Kur'an okumayı ondan öğrenmişti. Kıraatı daha sonra Süleyman Efendi adında bir zattan öğrendiğini hatırlıyorum.

Halil Hoca, Korucuk'tan ayrılıp Maslahat köyüne gidince babam da yanında gitti. Biz iki sene kış aylarında babasız yetim gibi kaldık. Babam bu iki sene zarfında Arapça ve Farsça okudu ve ilmini ilerletti. İlme karşı çok şiddetli merakı vardı. Babamın bu durumunun benim üzerimde de tesiri büyük oldu. Onun o yaşta ilim adına katlandıkları âdeta beni de olgunlaştırdı. Ben çocukluk ve gençlik dönemlerimde, hiçbir zaman kendi emsalim ve yaşıtlarımla oturup çocukluk ve gençlik yapmadım. Daima büyüklerle beraber oturma ve onların anlattıklarını dinleme bende bir ahlak haline geldi. Bunda da şüphesiz babamın çok büyük tesiri oldu. O sohbetlerde göz ve kulak doldurucu şeyler anlatılırdı. Bilhassa Alvar İmamı'nın sohbetlerine doyum olmazdı. Belki anlatılanları bütünüyle anlayamazdım, fakat hepsinin hafızamda kaldığını söyleyebilirim. Çünkü sonradan gelir dinlediklerimi satır satır, anneme, büyükanneme ve amcalarımın hanımlarına anlatırdım. Bu bana apayrı bir zevk verirdi.'
1975 Konferanslar Vermeye Başladı
1975 yılında Kur'an ve İlim, Darwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferanslar serisine başladı ve 1976 yılında da devam eden bu konferanslar münasebetiyle İzmir dışında Ankara, Çorum, Malatya, Diyarbakır, Konya, Antalya, Aydın gibi illeri ziyaret etti.

'Benim ilk konferansım, askerde iken tebdil-i hava için Erzurum'a geldiğimde olmuştu. Bu konferans, Mevlana ile ilgiliydi. İkinci konferans ise, Kestanepazarı'nda bulunduğum sıralarda oldu. Yeşilay'da her hafta seri konferanslar veriliyordu. Birinci hafta konferans veriliyor, ikinci hafta da onun kritiği yapılıyordu.

Bana da Kur'an-ı Kerim ile ilgili bir konferans teklif edildi. Kur'an'ın fen ve tekniğe bakış keyfiyetini mevzu edinen bir konferans vermeye çalışmıştım. Ancak bunlar, hizmete yeni bir buut kazandıracak türden gayretler değildi. Sıradan, herkesin yaptığı gibi yapılan konuşmalardı. Organize işi de başkasına aitti; biz gidip sadece konuşuyorduk.

Konferanslara gelince; bu tamamen camiye gelmeyen insanlara mesaj götürmek zaruretinden doğmuştur. Gerçi bu meseleye zaten kahve sohbetleriyle kısmen başlanmıştı. Ancak, artık iş kahve istiabını aşmaya başlamıştı. Böyle bir konuşmayı, kalabalık bir kitleye kahvede dahi yapmak isteseniz, yine toplantı ve yürüyüş kanunlarına göre izin almak gerekecekti. Aynı izinle, daha büyük yerlerde ve daha kalabalık bir topluluğa hitap etme imkanı olacağına göre, bu işi o seviyede yapmak daha muvafıktır diyerek konferanslara öyle başladık.

İkinci konferans ise Darwinizm'di. Fuardaki Ekiciover denen yerde yapılmıştı. Salon 5 bin kişilikti. Bu konferansta da salondaki insandan daha çok dışarıda insan vardı. Hatta o gün fuar bir bayram yerine dönmüştü. Herkes akşam namazını bahçede, çayırların üzerinde kılmıştı. Dinleyici kitlesi yine çok değişikti. Kimisi merakla, bir vaiz bu mevzuda neler konuşacak diye gelmişti; kimisi cidden mevzuu öğrenmek için orada bulunuyordu.

Diğer bir konferans konusu olan 'Altın Nesil' ki, ismi doğrudan doğruya geleceği omzunda bayraklaştıracak olan nesillerden kinaye olarak vicdanımdan doğmuştu. Bu mevzuda aynı isim altında Arapça bir tiyatro eserinin tercüme edildiğini daha sonra gördüm. Ama bu ilk Müslümanlarla alakalı bir temsildi. O günlerde konferansa bu ismi verirken ba'sü ba'del mevtimizin teminatı olan kutsileri düşünerek o ismi vermiştim. Orada, kutsilerin vasıflarını çerçevelemek istiyordum.. Ve bir bakıma da Altın Nesil'e bir davetiye mahiyetindeydi o konferans.'
28.09.1976 Manisa'dan İzmir Bornova'ya Tayin Oldu
İki yıl, üç ay Manisa'da kaldıktan sonraBornova'ya tayini çıktı. Burada 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar görev yaptı.

'Hizmetimizin ağırlık merkezi İzmir'de olduğu için tayinimi İzmir'e istemiştim. Ancak, 'Bornova da İzmir sayılır' diye tayinim oraya yapıldı. Belki faydalı da oldu.

Vaazlar ve sohbetler adına, Bornova da Manisa'nın bir uzantısıdır, diyebilirim. Dizi halinde bazı konuları kürsüye getirme burada da devam etti. Ayrıca haftada bir gece, soru-cevap sohbetleri yapılmaya başlandı. Tabii ben bu arada sağa sola daha sık gitmeye fırsat buluyordum. Her yandan çeşitli vesilelerle davetler alıyordum. Mümkün mertebe de bu davetleri geri çevirmemeye çalışıyordum.'
1977 Yurtdışı Konferansları
1977 yılında görevli olarak Almanya'ya gitti ve burada çeşitli yerlerde konuşmalar yaptı, konferanslar verdi.

'Evet, bu yıllarda bir de yurtdışına gittim. Esas, yine yurt dışına gitme düşüncesini bana ilham eden de yine bu konferanslardır. Şu anda istek ve arzumun buud ve derinliğini kestiremiyorum; ama kendi kendime 'Bir vesile olsa da bu konferans işini yurt dışında da sürdürsek' diye düşündüğüm oldu.
Avrupa'da, hizmet adına aradığımızın onda birini bulamamıştık. Zaten gidilmesi planlanan yerlerin çoğuna gitmeden de geri döndük..

Almanya'da bulunduğum dönem içinde birçok yerde konuştum. Berlin (10.12.1977), Frankfurt, Hannover, Hamburg, Münih bunlardan bazılarıydı. Esasen programda daha bir çok yer olmasına rağmen biz Münih'ten uçtuk ve Türkiye'ye döndük. Diğer bazı arkadaşlar ise dönüşlerini kara yoluyla yaptılar..'
26.08.1977 İstanbul'daki İlk Vaazı
İstanbul Eminönü'nde bulunan Yeni Cami'de ilk vaazını verdi. Vaazın konusu Müslüman'ın öncelikle kendine ve benliğine çeki düzen vermesi idi.
09.09.1977 İstanbul'daki İkinci Vaazı
İstanbul'da ikinci vaazını Sultanahmet Camii'nde verdi. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil de dinleyiciler arasındaydı.
1979 Sızıntı Dergisi'nde Yazılar Yazmaya Başladı
İlk sayısı Şubat 1979'da çıkan Sızıntı Dergisi'nde başyazıları ve daha sonra orta sayfa yazılarını yazmaya başladı. İnsana ve yeni nesle verdiği önemden ötürü ilk başyazı 'Bu Ağlamayı Dindirmek İçin Yavru' adını taşıyordu.
Read more...

1960-1970 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
29.03.1960 Evlilik Konusunu Karara Bağladı
Edirne'de bulunduğu ilk sıralarda akrabası olan Hüseyin Top Hoca vasıtasıyla bir evlilik teklifi geldi. Ancak teklif ve talebin kız tarafından gelmesi nedeniyle vazgeçti. Bu olay 1960 yılı Ramazan Bayramı'nda gerçekleşti.

'Edirne'de bulunduğum ilk dönemlerde Hüseyin Top aklıma iyice girdi. Edirne eşrafından, temiz ve zengin bir ailenin benimle ilgili bir taleplerinin olduğunu söyledi. Bir bayram günü ikimiz bu aileyi ziyarete gittik. Ancak ben buram buram terledim. Kaşımı kaldırıp etrafa bakamadım. Sonra da talepteki teknik bir yanlışlıktan dolayı canım çok sıkıldı... Hemen sarfı nazar ettim. Ve daha sonra öyle bir şeye teşebbüs etmeme kararı içimde belirdi. Ondan sonra da bir kere de Yaşar Hoca'nın bir tavsiyesi olmuştu. Kalbimin derinliklerindeki gerçek niyeti ancak Allah bilir. Ama zannı tahminim o ki, hizmetin dışında gözlerimin içine başka bir hayalin girmesini istemedim.

Başka zamanlardaki aynı istekler karşısında, aynı duygu ve aynı düşüncenin ağırlığını hissetmiş olmamın yanında, aşırı hassasiyet ve fevkalade titizliğimle kimsenin hayatını zehir etmeme düşüncesinin de ciddi bir tesiri olduğunu söyleyebilirim.

Esasen bu ailelerin hepsi de iyi ve mazbut insanlardı. Ne var ki ben daha birinci teşebbüste kararımı vermiştim. Kendimi İslami hizmetlere vakfedecek ve evlenmeyecektim.'
10.11.1961 Askere Gitti
Ankara Mamak'ta askerlik görevine başladı. Acemilik dönemini burada tamamladı.

'Karacağaç'tan trene bindim. Geçirmeye gelenler arasında, Yaşar Hoca, Salim Arıcı, Hüseyin Top, İsmail Gönülalan ve diğer bazı dostlar vardı. Salim Arıcı, Üçşerefeli'nin baş imamıydı. Bana bir çıkın hazırlatıp vermişti. İçinde peksimet gibi şeyler vardı. O mendili senelerce sakladım.

Teslim olduğumda zannediyorum 10 Kasım'dı. Mehmet Mutlu o zamanlar üsteğmendi. Zaten yarbaylıktan da emekli oldu. Bizim bölük komutanı Yılmaz Bey, onun Harbiye'den arkadaşıymış ve gelip beni bölük komutanına lanse etti. Ayrıca Kurmay Başkanı Reşat Taylan'a ben de Edirne'deki bir yakınından selam getirmiştim. Hatta benimle ona badem ezmesi göndermişlerdi. Cenabı Hakk'ın inayetiyle böyle korunmaya alındım.'
1962 Askerlik Günleri ve Hava Değişimi
Acemi eğitim dönemini Ankara Mamak'ta tamamladıktan sonra dağıtım yeri İskenderun'a çıktı. Burada hastalandı ve hava değişimiyle, 4 yıl önce ayrıldığı Erzurum'a gitti. Hava değişimi sırasında Erzurum'daki camilerde vaaz verdi. Usta erlik dönemini İskenderun'da geçiren Fethullah Gülen burada vaazlar verdi. Bir vaazı bahane edilerek mahkemeye sevk edildi. Yeni İstiklal Gazetesi olayı manşetten duyurdu. Mahkemece aklandı. Ancak disiplin cezası olarak 10 gün askeri hapishanede yattı. Hastalandı. Rapor alarak tebdil-i hava için Erzurum'a geldi. Askerliğinin bitmesine 34 gün kala terhis edildi.

'Gıdasızlık beni yazın çok hırpalamış. Halsizlik baş gösterdi. Ayakta duracak dermanım kalmadı. 'Gözlerinde sarılık var' dediler. Doktora gittim. 'Bir şey yok' deyip geri gönderdi. Birkaç gün sonra bütün vücudum sapsarı oldu, tekrar doktora gittim. Bu sefer de 'Aman çok tehlikeli' dedi ve beni hastaneye yatırdı. Ne kadar yattım, bilmiyorum. Fakat uzun bir müddet zannediyorum, hastanede kaldım. Daha sonra üç ay hava değişimi verdiler.

Askere giderken Erzurum'a uğrayamamıştım. Aradan dört sene geçmişti. Hasta ve alil bir halde Erzurum'a gitmek üzere trene bindim. Arif Başçavuş bana bir çanta almıştı. Eşyalarımı ona yerleştirdim. O çantayı daha hâlâ, değerli bir hatıra olarak saklarım...

Bir ara trende koridora uzanmak zorunda kaldım. Zaten tren tıklım tıklım doluydu. İskenderun sıcak, Erzurum tarafları da çok soğuk olduğundan, ben farkına varmadan, üşütmüşüm. Uzun bir müddet de, adale ağrısı çektim. Üzerinde İskenderun'a göre diktirdiğim sivil elbiselerim vardı. Fakat Erzurum'un soğuğuna karşı faydalı olacak durumları yoktu.

Üç ay bitince şubeye gittim. Bir ay kadar da onlar idare ettiler. Dört ay kadar Erzurum'da kalmış oldum.

Ve tekrar İskenderun'a döndüm. Bir hafta kadar teslim olmadım. Bu arada dışarıda vaaz ettim. Sonra gidip teslim oldum. Ondan sonra arızasız her cuma İskenderun Merkez Camiinde vaaz etmeye başladım. O dönemlerde pek vaaz eden de yoktu. İskenderun yöresinde vaaz eden Hilmi Bey vardı ki, güzel konuşurdu. Bir ara milletvekilliği yaptığını da hatırlıyorum.

Bana isnat edilen suçlar çok ağır cezayı gerektiren suçlardı. Hadise, ihtilale teşebbüs ve halkı devlet aleyhine ayaklandırma, gibi inanılmayacak şeylerdi. Buna rağmen Cenab-ı Hakk'ın lütfuyla, hiçbir şey olmadı. Dosyayı da tamamen kaldırdılar. Yeni İstiklal Gazetesi, haberi sür manşet yaptı. Hatırladığıma göre de 'Fatih'in torunu Fethullah' diye yazmışlardı. Diğer gazeteler de kendi duygu ve düşünceleri istikametinde haberi değerlendirdiler.'
1963 Askerlikten Terhis ve Askerlik Sonrası Günler
1963 yılının Mart ayında askerliğini tamamladı. Askerlik sonrası Erzurum'a giderek bir süre burada ailesinin yanında kaldı ve Mevlana ile ilgili bir konferans verdi. Komünizmle Mücadele Derneği'nin kuruluşunda bulundu. Halk Evi'nin kadrosuna katıldı.

'İkinci bölüğün komutanı Mahmut Mardin adında bir yüzbaşıydı. Çok sert bir insandı. Meğer o da her zaman gelip vaazları dinliyormuş. Benim haberim yoktu. Ben disiplinden çıkınca hemen yanıma geldi: 'Ben seni çok dinledim. Şimdi seni evine göndereceğim. Artık askerlik bitti. Ben tezkereni arkadan gönderirim' dedi. Tabii böyle bir hadiseyi hiç beklemiyordum. Çok sevindim. Daha askerliğimin bitmesine 34 gün vardı. 24 ay askerlik yapılan bir dönemde, hava değişimi, hapishane ve bu son erken gönderme hesap edilecek olursa 17 ay kadar askerlik yaptım. Beni böylece 34 gün evvelinden saldılar, tezkeremi de arkadan gönderdiler...

Hayatımın en kabuslu günleri sona ermişti. İki sene ihtilaller ve ihtilal teşebbüsleri ile yüz yüze yaşadığım ve 'Korkulu bir rüya görüyorum, uyanınca geçecek' diyerek kendimi ikna ettiğim ve bu ikna ile sabredebildiğim askerlik artık bitmişti.

Erzurumlular beni 'Edirneli Hoca' diye tanıyorlardı. Ramazanda Erzurum'daydım. Askerliğim bittiği için Erzurum' a gelmiştim.

Müftü Sakıp Efendi'ydi. Bir sene önce, bana seve seve vaaz ettirmesine rağmen, o sene, hadise çıkarıyor gerekçesiyle Sakıp Efendi vaaz ettirmek istemedi. Fakat bu sefer de halk müftülüğün önünde toplanmıştı. 'Edirneli Hocayı konuşturmayacak adamı biz daha göremiyoruz' diyerek müftülüğün önünde bağırıp çağırmışlar. Bu hadise tamamen benim dışımda cereyan etmişti. Ben hadiseyi daha sonra duydum.. Ve Sakıp Efendi bana vaaz ettirmek zorunda kaldı. O sene de vaaz ettim.

Hasta olarak geldiğim dönemde, Halk Evine de gidip geliyordum. Güzel çalışmalar yapıyorlardı. Halk Partisi döneminde o zihniyete hizmet eden bu kuruluşlar, müspet düşünceli insanların eline geçince yararlı hizmetler yaptı. Erzurum Halk Evinin yöneticileri, iki kişinin dışında namazlı insanlardı. Gerçi, bir kısım tuhaflıkları vardı ama inançları sağlamdı. En kötüleri dahi inanırdı.

Mevlana'nın, Efendimiz'in sünnetine olan bağlılığını anlatacaktım. Benim irticali konuşmam, Farsça beyitlerin evvela orijinalini okuyup sonra tercüme etmem, dinleyiciler arasında ilgi uyandırmıştı. Bir de diğer konuşmacılara göre çok gençtim. Seçkin bir topluluk vardı. Üniversitelerden ilim adamları ve yüksek rütbeli subaylar da geceye katılmışlardı. Ne kadar faydalı oldum, bilemem; fakat konuşmacı olarak davet edildiğime sevindim. Çünkü benden evvelki konuşmacıların hepsi Mevlana'yı panteist bir insan olarak göstermeye çalışmışlardı. Benim söylediklerim en azından oradakilere, Mevlana'nın hakiki bir İslam Büyüğü olduğu imajını vermeye yetmişti. Yapılan ilk seçimde (Yaşım genç olduğu için) beni haysiyet divanına seçtiler. Böylece Halk Evi kadrosuna ben de girdim.

Ve yine bu devreye ait bir teşebbüs de Erzurum'da Komünizmle Mücadele Derneği'ni açma teşebbüsümüz oldu. O güne kadar sadece İzmir'de vardı. İkincisi de Erzurum'da bizim gayretlerimizle açılacaktı.'
1964 Yeniden Edirne'ye Dönüş
Askerden sonra yaklaşık 1 sene Erzurum'da kaldı. Daha sonra yeniden Edirne'ye döndü ve 4 Temmuz 1964 günü Dar'ül Hadis camiinde Kur'an Kursu öğretmeni ve fahri imam olarak göreve başladı.Şimdi Profesör olan Suat Yıldırım o zamanlar Edirne müftüsü oldu. Bir ev tutup beraberce kaldılar. Darulhadis Camii'nin imam odasında özel sohbetler başlattı.

'Erzurum'u çok seviyordum. Fakat yüreğime taş basıp ondan ayrılmaya mecburdum. Çünkü o gün de 'Mukaddes Göç'te anlattıklarımın şuurundaydım. Ve bilhassa Edirne'ye ilk gidişimde kaldığım sürece bu şuur iyice yerleşmişti. Anam diretse, babam eski ısrarını terk etse de, Edirne'ye veya başka bir yere mutlaka gidecektim... Edirne'yi istememin sebeplerinden biri de Üç Şerefeli'ye olan aşın sevgimdi. Orayı arzu ediyor ve tekrar orada vazife yapmak istiyordum.

Dar'ül Hadis Camii'nin imamı hastalandığı için orada fahri olarak imamlık yapmaya başladım. Caminin içinde büyük bir oda yaptırdım. Burası hem imam odası olacaktı; hem de orada talebe okutacaktım. Bu günler en bereketli günlerim oldu. Edirne'de görülmemiş bir talebe hizmeti, işte bu küçük odada başladı. Talebelerle meşgul olmak çok hoşuma gidiyordu.'
31.07.1965 Edirne'den Kırklareli'ne Tayin Edildi
Edirne'de 1 yıl geçmişti.Kırklareli'ne tayin istedi ve 31 Temmuz 1965'te Kırklareli merkez vaizliğine tayin edildi.

'Kırklareli'nde her cuma vaaz ediyordum. Ramazan'da her gün vaaz ettim. Kendiliğinden bir cemaat teşekkül etti. İlk gittiğimde, bir iki insandan başka tanıştığım yoktu. Fakat kaldığım zaman müddetince orada da epey dostlar edindim.'
11.03.1966 Kırklareli'nden İzmir'e Tayini Çıktı
İzmir merkez vaizliğine tayin edildi. Bundan ayrı olarak, Kestanepazarı Derneği Kur'an kursunda gönüllü öğreticilik ve belletmenlik yapmaya da başladı.

'İzine ayrılıp küçük bir Türkiye seyahatine çıktım. Çeşitli yerlerdeki dostlarımı ziyaret ettim. Seyahatim kırk gün kadar sürdü. Halbuki izin sürem yirmi gündü. Ankara'ya uğradım. Yaşar Hocaefendi Diyanet İşleri Reis Muavini olarak Ankara'ya gelmişti. Ona durumumu anlattım. Geçmiş günler için rapor alınamayacağını söyledi. Meğer aklında başka bir düşünce varmış. İzmir'den ayrılırken onlara kendi yerine beni göndereceğini söylemiş ve benden sitayişkarane bahsetmiş. Bana 'Bir dilekçe yaz ve İzmir Vaizliğini iste' dedi. Ben, aniden böyle bir teklifle karşılaşınca şaşırdım. 'İzmir büyük yer, beni yutar. Mümkünse beni şarkta küçük bir vilayete verin' dedim. O ısrar etti. Bir başkasına dilekçe yazdırdı, bana da zorla imzalattı. Daha sonra da kararnameyi Diyanet İşleri Reisi Elmalı'ya imzalattı. Kendi imzalamadı. Bu Yaşar Hocaefendi'nin her zamanki temkinli davranışlarından biriydi.

Kırklareli'ne geldiğimde ilk işim müftüye tayinimi duyurmak oldu. Çünkü suçlu durumundaydım. Tayinimin çıktığını duyunca müftü suçumu unuttu ve üzüntülerini bildirdi. Kırklareli'nden ayrılışım adeta bir merasim oldu. Arabalar tuttular ve beni Edirne'ye kadar tekbirlerle, salavatlarla getirdiler. Edirne'deki dostlarla görüşüp vedalaştım.

Yaşım yirmi altı veya yirmi yedi dolaylarındaydı. Onun için hem talebeler hem de hocalar benim idareci olarak gelmemi yadırgamışlardı. Hatta hocaların içinde, hem de bana duyuracak şekilde 'Yaşar Hoca, bula bula bu çocuğu mu bulup gönderdi' diyenler oluyordu. Zaten daha önce idarecilik yapmış ve burada idareci olarak bulunmuş bir arkadaş, beni o zaman da daha sonra da kabullenemedi.

Bir taraftan da İzmir'in içinde iki-üç yerde vaaz veriyordum. Aynı zamanda gitmeye çalışıyordum. Zaten her cuma Kestanepazarı Camii'nde vaaz veriyordum. Bunun dışındaki vaazları mümkün mertebe cumartesi pazar günlerine sıkıştırmaya gayret ediyordum. Demek ki bünyem mukavemetli imiş, dayanabiliyormuşum. Mesela, cumartesi gidip bir yerde vaaz veriyordum. Geceyi yolda geçiriyor ve ertesi gün de bir başka yerde vaaz veriyor ve hiç dinlenmeden o akşamı da yolda geçiriyor, derken ertesi sabah derse yetişiyor talebeye ders veriyordum. Böyle sıkı bir program ve yüklü bir çalışma tempom vardı.'
18.02.1968 İlk Kez Hacca Gitti
İzmir Kestanepazarı Kur'an Kursunda hocalık yaparken Diyanet İşleri Başkan Vekili Lütfü Doğan kendisini telefonla arayarak Diyanet Görevlisi olarak hacca gönderileceği söyleyince o sene ilk kez hacca gitti. 1968 Yılı Kurban ve Hac mevsimi Mart ayının 10'unda idi. Fethullah Gülen'in hacca gidişi ile ilgili haber 19 Şubat 1968 tarihli İttihad gazetesinde yer aldı.

Kabe'ye Doğru
Kurban bayramının yaklaşması münasebetiyle bütün İslâm âleminden Hicaz'a Müslümanlar akın akın gitmekte ve Hac farizelerini ifâ için Mekke-i Mükerreme'de toplanmaya başlamış bulunmaktadırlar. Geçen yıllara nazaran Türkiye'den Hicaz'a gidenlerin sayıları bu yıl bir hayli arttığı gibi, hacı namzetlerini uğurlamak için onbinlerce Müslüman yollara dökülmekte ve tekbir sesleri arasında kafileler-otobüslerle mukaddes beldelere hareket etmektedir. Diyanet İşleri Riyaseti ise, Türkiye'den giden hacı namzetlerinin dini feraizi noksansız ifâ etmelerini temin için Hicaz'a temsilciler göndermiştir. Resimde, Diyanet Riyaseti tarafından Hicaz'a gönderilen İzmir Merkez Vaizi Fethullah Gülen Hoca, kendisini uğurlayan İzmirlilerle birlikte görülüyor. Hocaefendi'nin Diyanet tarafından Hacca vazifeli olarak gönderilmesi İttihad Gazetesi'nde bu şekilde yer almıştı. (İttihad Gazetesi, 19 Şubat 1968)

'Gittiğim ilk hac, benim için çok bereketli oldu. Tabii ki Cenabı Hakk'ın rızası ölçüsünü bilemem. Fakat iç alemim itibariyle bu hacdan çok istifade ettim. Bir-iki defanın dışında Beytullah'tan hiç ayrılmadım. Gece gündüz orada kalıyor, sadece abdest almaya çıkıyordum. Açlığım dayanılamayacak dereceye varırsa hurma veya bisküvi gibi şeylerle açlığımı yatıştırıyor ve yine ibadetime devam ediyordum. Her gün üç umre yapıyordum. Tabii ki o sırada gençlik de var. Buna güç yetirebiliyordum.' (Küçük Dünyam)
1969 Kahve Sohbetleri ve Değişik Yerlerde Vaaz Verdi
1969 yılında kahve sohbetlerine başladı ve Ege Bölgesi'nin çeşitli il ve ilçelerinde vaazlar verdi.

'O zaman bana, yarı resmi Ege'nin her yerinde vaaz etme salahiyeti verdiler. Bir iki defa Antalya'ya gittim. Ancak tanınmamış bir insan olduğumdan ve işin temelinde o yörelerin vaaz u nasihate karşı alakasızlıklarından dolayı, sohbetlerimin çok yararlı olduğunu söyleyemem. Yine Allah (cc) bilir...

O sıralarda İzmir ve Aydın yöresinde Tahir Hocaefendi tanınıyor ve alaka da görüyordu. İzmir'e geldiğim ilk yıl ben Aydın'a da gitmiş hatta üç-dört gün kalıp vaaz da etmiştim. Ancak orada da bir anlayış görmedim. Onları, bizim konuşma tarzımıza ve bizim düşüncelerimize karşı kapalı buldum.

Ödemiş ve Tire biraz daha farklıydı. Tire'ye birkaç defa vaaza gittim. Oradaki arkadaşlar da hep geliyordu. Ancak bazı kimselerde kendini her şey görme gibi marazi bir ruh hali vardı. Mesela, vaazdan sonra oturmuş sohbet ediyorduk. Ben iman ve Kur'an hakikatlerine dair bir şeyler söylerken, oradakilerden biri 'Sen onları bırak, sahabeden bahset, onları biz biliriz' gibi laflar etti. Ne o zaman ne de daha sonra bu arkadaşlara mukabelede bulunmadım.

Salihli'ye de giderdim. Yakın olduğundan Turgutlu'ya gitmem daha sık oluyordu. Denizli'ye de gittim. O devrede değil ama Isparta'ya da gittim. O sene, ertesi sene, kış olmasına rağmen Simav, Gediz ve daha uzak yerlere gidip sohbet edebiliyordum.

Kestanepazarı'nda beş sene kadar kaldım. Arkadaşlarıma bir örnek olması bakımından söylüyorum, bu beş senelik zaman zarfında beş kuruş maddi istifadeyi düşünmedim. Banyoda ve abdestte kullandığım suyun parasını dahi verdim. Bugün de aynı şeyi düşünüyorum. Talebenin hakkı olan bir müesseseden bir başkasının ne surette olursa olsun istifadesi doğru değildir.'
Read more...

1941-1959 Hayat Kronolojisi

Tarih Açıklama
1941 Doğum Yılı
Fethullah Gülen, resmî nüfus kaydına göre 27 Nisan 1941'de, Erzurum ili, Hasankale (Pasinler) ilçesi, Korucuk köyünde dünyaya geldi.

Babası, Gülen'i doğduğu yıl nüfusa kaydettirmek üzere Hasankale'ye gitmişti. Ancak tek parti iktidarının hüküm sürdüğü o yıllarda nüfus memuru, "Ben bu ismi kaydetmem" deyince babası kızarak nüfus kaydını yapmadan köye geri geldi. Bir süre sonra Ramiz Gülen köyde ihtiyar heyetine seçildi. Köy muhtarı hemen hemen bütün işleri ona devretmişti. Ramiz Bey, köy karakolunun başçavuşuyla birlikte 1942'de yeniden Hasankale'ye nüfus idaresine gitti. Bu sefer iki oğlunu kaydedecekti. Sıbgatullah, ağabeyi Fethullah Gülen'den 2,5 yıl sonra dünyaya gelmişti.

Başçavuş, "Bu isimleri bu şekilde kaydedeceksin" diye sert çıkıp oradan ayrıldıktan sonra nüfus memuru ikisini de kaydetmeye başladı. Ancak her iki kayıtta da yanlışlıklar yaptı. Babasının ismini "Muhammed Fethullah" olarak koyduğu Fethullah Gülen'in ismini "Muhammed" olmadan, doğum tarihini de 1938 yerine 1942 olarak; kardeşi Sıbgatullah'ı ise 1942 doğumlu ve Seyfullah ismiyle kaydetti.

Böylece Fethullah Gülen, 1938 doğumlu olmasına rağmen nüfus kaydında 1942 olarak yer aldı.

Edirne'de memuriyete girişi sırasında ise mahkeme kararıyla yaşı 1 yıl büyütülünce resmi olarak doğum yılı 1941 olarak kayda geçti.
1945 Kur'an Öğrenmeye Başladı
Annesinden 4 yaşında Kur'an öğrenmeye başladı ve kısa zamanda Kur'an'ı hatmetti.

'Benim ilk Kur'an hocam validemdir. Kendi anlattığına göre bana dört yaşımda Kur'an okumayı öğretmiş. Bir ay içinde de hatmettiğimi söyler. Ben, hatmettiğimi hatırlamıyorum. Ancak bütün köylüye yemek verdiler. Birisi de bana 'Senin düğünün oluyor' dedi. Utandım, ağladım.'
1946 İlkokula Başladı
'O sıralarda köyümüzde ilkokul yoktu. Şu anda da mevcut olan caminin bitişiğindeki medreseyi, sınıf olarak kullandılar. Gündüzleri çocuklara, geceleri de yaşlı erkek ve kadınlara orada okuma-yazma öğretiyorlardı. O yaşlı başlı insanların durumunu pencereden seyreder gülerdim. Bana halleri çok tuhaf gelirdi. Yaşım tutmadığı için ilk sene beni okula almadılar. Okula gittiğimde yaşım yine tutmuyordu; fakat devam ettim. İki veya üç sene okula gittim.'
1949 İlkokul Günleri ve Yarıda Kalan Eğitim
Babasının 1949 yılında Alvar Köyü'ne imam olması ve ailesinin oraya taşınması nedeniyle ilkokulu bırakmak zorunda kaldı ve daha sonra dışarıdan tamamladı.

'İki buçuk sene kadar okuduktan sonra okuldan ayrıldım. Babam, İmam olarak Alvar'a gittiği için biz de ailece oraya taşındık. Bir daha da okula gitmedim. Bir ara Korucuk'a gelmiştim. Bu kadın öğretmen beni görmüş ve 'Ben seni dördüncü sınıfa geçirdim' demişti. Fakat onun bu jesti de fayda etmedi. Okula gitmedim. İlkokulu daha sonra, Erzurum'da dıştan imtihanla bitirdim.'
1951 Hafızlık Çalışmaları
Babası Ramiz Hocaefendi'den Arapça dersler aldı ve hafızlığını tamamladı.

'Ev işlerinden ve hayvanları gütmekten vakit bulabildiğim ölçüde ezber yapabiliyordum. Buna rağmen iyi çalıştığım günler yarım cüz kadar ezberleyebiliyordum. Zaten yazın vakit bulmam mümkün değildi. O kış hıfzımı tamamladım.' (Küçük Dünyam)

'Ben şahsen hafızım ve hayatımda iki defe hafızlık yapanlardanım. Bir, on küsur yaşlarındayken babam yaptırmıştı. Bazı sebeplerden ötürü üzerinde duramadığımdan tamamen unutmuştum. Daha sonra 1980'lerde tekrar dört ayda hafız oldum. Fakat kemâl-i samimiyetle söylemeliyim ki, onu her okuyuşta yeni yeni ufuklar, yeni yeni kıtalar keşfediyor gibi oldum. Ona gönlünü veren herkesin de aynı şekilde düşündüğünü zannediyorum. Elverir ki, mânâya âşina olarak ondaki ilâhi maksatlar takip edilebilsin ve biraz da –daha önce de bahsettiğim gibi- konsantrasyon içinde ciddî bir biçimde okunsun. (Prizma-4, Kasım 2003)'
1952 Hasankale Günleri
Hasankale'de bulunan Hacı Sıtkı Efendi'den tecvit dersleri aldı. Ve dört yaşında başladığı Kur'an'ı 1951 yılında 10 yaşındayken hıfzederek hafızlığını tamamladı.

'İlk defa o yaz, okumam için ev ve tarla işlerinden muaf tutuldum. Çünkü babam beni, Hasankale'de Hacı Sıtkı Efendi diye bilinen bir zatın yanına talim ve tecvit okumak üzere götürüp teslim etmişti. Ancak Hasankale'de kalacak yerim olmadığı için her gün Alvar'dan gidip gelmem gerekiyordu. O sırada on yaşlarındaydım ve her gün 7-8 kilometrelik yolu yaya olarak gidip gelme zorundaydım.'
1954 Sadi Efendi'den Arapça Dersler Almaya Başladı
Fethullah Gülen, Erzurum'daki Kurşunlu Camii medresesinde Alvar İmamı'nın (Muhammed Lütfi Hazretleri) torunu Sâdi Efendi'den ders okumaya başladı. İki buçuk ay içinde Emsile, Bina ve Merah'ı metin ezberleyerek okudu. İzhar'ı bitirdi. Kâfiye okumasına lüzum görülmedi ve Molla Câmi'ye başladı.

'Alvar İmamı babama 'Bunu mutlaka okutalım' demiş. Ve beni Alvar İmamı'nın torunu, yaşça benden 5 veya 6 yaş büyük Sadi Efendi'nin yanına verdiler.

Sadi Efendi temiz ve mazbut bir insandı. Ancak yaşı çok gençti ve tecrübesizdi. Beni baştan başlattı. 2,5 ay içinde Emsile, Binâ ve Merah'ı metin ezberleyerek okudum. Daha sonra İzhar'ı bitirdim. Kafiye okutmaya lüzum görmedi ve benden bir sene önce gelmiş talebelerle Molla Cami'ye başlattı.'


10 Ocak 1954'te Büyükanne ve Dedesi Vefat Etti
1954 yılının başında babaannesi Munise hanım ve dedesi Şamil ağa birer saat arayla vefat etti.

Mûnise Hanım kocası Şâmil Ağa'dan bir saat kadar önce vefat etmiştir. Uzun müddet hasta yatar. Vefatından beş-on dakika önce gelini Râfiâ Hanım'ın yardımıyla abdest alır. İkindi namazını eda eder. Sonra da kocasını kastederek: 'İkimiz de dünyadan nasibimizi tam almamışız. Bu gece cenazelerimiz evde kalacak' der. Ve dudaklarından kopan son feryat 'Allah' kelimesi olur. Şâmil Ağa diğer odadadır ve sapa sağlamdır. Hiçbir şikayeti de yoktur. Evdekiler Munise Hanım'ın cenazesiyle meşgul olurken, odadan bir feryât daha kopar. Torunlarından biri 'Dedem öldü' diye ağlamaktadır. Her iki cenaze o akşam evde kalır. Ancak ertesi gün defnedilirler. Kabirleri Korucuk Köyündeki mezarlıkta bulunmaktadır.

Fethullah Gülen babaannesi ve dedesinin ölüm hadisesini şöyle anlatıyor:

'Beni iyice sarsan bir hadise vuku buldu. Herhalde Merah okuduğum dönemdi. Medresede arkadaşların, benden gizlemeye çalıştıkları ve aralarında konuşurken muttali olduğum acı bir haber duydum. Dedem ve ninem vefat etmişti. Dünya başıma yıkılmıştı. Çok sarsıldım. Dersi okuduktan sonra yola çıktım. Tabii ki cenazelerine yetişememiştim..
Şâmil Dedem ki, benim hayatımın bir parçasıydı; Munise Ninem ki, onsuz yaşamak nasıl olur, hayal bile edemiyordum. Fakat şimdi her ikisi de hem de bir saat arayla vefat etmişti. Ben bu ıstıraba nasıl dayanacak, bu hicrana nasıl tahammül edecektim!. (Küçük Dünyam)'
1955 Erzurum'daki Talebelik Günleri
Kurşunlu Camii Medresesindeki Sadi Efendi'nin yanından ayrıldı ve Kemhan Camii yanındaki medresede 6 ay kadar okudu. Oradan da ayrıldı ve Taşmescid'e gitti. Metruk haldeki Ahmediye Camii'nde kendi imkanlarıyla bir oda hazırlayarak Zinnur adında bir arkadaşıyla oraya yerleştiler. Burada Osman Bektaş Hoca'dan ders almaya başladı.Edirne'ye gidinceye kadar hep burada kaldı.

'Sadi Efendi ile aramızda bir ara huzursuzluk oldu neticede, medreseden ayrılmaktan başka çarem kalmadı. ' Sadi Efendi'nin yanından ayrılınca Kemhan Caminin yanındaki medreseye gittim. Zaten eşya olarak sadece bir sandığım vardı. Bu medresede beş-altı arkadaş kalıyorduk. Eğer birinin misafiri gelirse, yatacak yerimiz kalmazdı.

Sadi Efendinin yanından ayrılınca Osman Bektaş Hocanın yanına gittim. Osman Hoca fıkıhta hakikaten üstattı. Zaten müftülüğe bir müstefti (fetva sormak isteyen) gelirse, o sırada müftü olan Sadık Efendi kapıcıyı gönderir ve Osman Hoca'yı müftülüğe çağırırdı. Meşguliyeti fazla olan bir insandı. İmkanları da iyiydi.Osman Hoca beni izhardan başlattı. Bir iki ders okuduktan sonra 'Molla Fethullah! Seni bu derslerle meşgul etmeyelim. Sen de Cami oku' dedi.'


İlk Vaazını 14 Yaşında Verdi
Fethullah Gülen Kur'an ve Arapça tahsilini küçüklüğünden beri ara vermeden devam ettirmiş 12 yaşında hafız olmuştu. 1955 yılında henüz 14 yaşında ve Erzurum'daki medreselerde talebe iken Korucuk ve Alvar köylerinde vaazlar vermeye başladı. Bu konudaki ilk tecrübeleri önce kendi hatıratından sonra da Nazlı Ilıcak'ın kaleminden aktaralım.

'14-15 yaşlarımdayken, biraz da babamın alışmamı istemesi sebebiyle Ramazan ayı boyunca köyümüzde vaaz ettim. Enver isminde çok akıllı, mâneviyâta da açık olarak tanıdığım bir amcam vardı. Sokakta yürürken amcam arkamdan yürüyor, önüme geçmemeye dikkat ediyor, çok saygılı davranıyordu. Bir gün 'Amca, dedim, bundan çok müteessir oluyorum, böyle yapmasanız!' deyince bana, 'Oğlum, dedi, 'Ziyareti hürmetli eden sahibidir. Ben bu saygıyı duymazsam halk seni kabullenmez ki!'

Amcamın, yaşımın küçüklüğüne ve onun yeğeni olmama rağmen va'z u nasihat etmem hürmetine bana öyle saygılı davranması hiç hatırımdan çıkmadı. Ben de insanlara faydalı olacağına inandığım arkadaşlarım için aynı hususa dikkat etmeye çalıştım.' (Kırık Testi)

'Bayramlarda, mübarek gecelerde, cuma günlerinde kürsünün karşısına geçip vaaz eden insanları, ve tabii babası Ramiz Efendi'yi büyük bir hayranlık ve can kulağıyla dinledi. Camiden çıktığında ne konuşulduğunu unutmadı. Annesi sorduğunda dinlediklerini kelimesi kelimesine ona anlattı. Yine bir Ramazan akşamıydı. Annesinin pişirdiği iftar yemeğini acele ile yedi ve hemen camie gitti. Biraz sonra babası gelecek ve Alvarlı'lara hitap edecekti. Fethullah, sanki babası sadece kendisine konuşacakmış gibi bütün ruhu ile onu dinlemeye hazırlanıyordu.

Henüz 14 yaşındaydı. Alvar İmamı'nın tavassutuyla Erzurum'da tahsiline devam ediyor, Arapça'yı yeni yeni öğreniyordu. Alvar Köyü eşrafından Kâzım Efendi de o gün camiye ilk gelenlerden biriydi. Tuhaf bir hâli vardı. Fethullah'a insanı şaşırtan bir şekilde bakıyordu. Biraz sonra cami dolmaya başladı. Kâzım Efendi, birden ayağa kalktı. Elinde bir sarık vardı. Babasının vaaza başlamasını bekleyen Fethullah'a doğru yürüdü. Fethullah hayretle Kazım Efendi'ye baktı. Kâzım Efendi, elindeki sarığı Fethullah'ın başına yerleştirdi. O'nu kolundan tutarak kürsüye davet etti... Fethullah donup kaldı. Babasının da içlerinde bulunduğu, doğumunu, bebekliğini, emeklemesini, yürümesini bilen, dini bütün bir cemaate karşı nasıl konuşacaktı? Kâzım Efendi, bu sorularla ve Fethullah'ın heyecanıyla ilgilenmiyordu. Onun kolunu tuttu, sürüklercesine götürdü ve kucaklayıp kürsüye oturttu. Bu öyle bir emr-i vaki idi ki, Fethullah itiraz edemediği gibi, bu olay onun bütün vaazlarının başlangıcı ve kader çizgisi oldu. Babası ile göz göze geldi. Ramiz Efendi de hayret içindeydi. Heyecanını belli etmemeye çalışarak Fethullah'ın konuşmasını bekledi. Fethullah, ilk önce sıkıntı duydu. Hemen ardından açıldı ve mükemmel bir vaaz verdi. Cemaat 14 yaşındaki bu çocuğun vaazıyla coştu. Bazı kişiler neredeyse kendinden geçecek hâle geldiler.

Fethullah Gülen, bundan sonraki günlerde, talebeliği boyunca, her fırsatı değerlendirdi; Alvar'da olsun, köyü Korucuk'ta olsun vaazlar verdi. Erzurum dışında... Alvar'daki ilk vaazından sonra hayatı yeni bir yöne doğru gitmeye başladı. Ertesi sene Ramazan ayında babasının ısrarı ile Erzurum dışına çıkmaya karar verdi. Ramazan boyunca Amasya, Tokat ve Sivas taraflarını dolaştı. Vaazlar etti. Bazı müftüler Fethullah Gülen'e ilgi gösterip vaaz etmesine imkan tanırken bazıları da yaşının çok küçük olduğunu ileri sürerek bu sevdadan vazgeçmesini tavsiye etti. Fethullah kararlıydı. O bildiği yolda yürüyecekti. Sivas'tan sonra Erzincan'a da uğrayarak Erzurum'a döndü. Taşraya bu ilk çıkışı ondaki belli istidatların gelişmesine sebep oldu. Verdiği vaazlardan sonra o çevrelerin okumuş, aydın insanlarıyla özel sohbetler yaptı. Bu sohbetler ona, Korucuk, Alvar ve Erzurum gibi daima tanıdık muhitlerde, birbiriyle hemen hemen aynı bilgilere sahip, aynı ruh halini taşıyan insanların dışında, farklı bilgi ve düşünüşlere sahip insanlar olduğunu öğretiyordu. Bir sohbet esnasında sözü dinlenir birisi, Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ını okumasını tavsiye etti. Gülen, Erzurum'a dönüşte Safahat'ın yarısını ezberledi. (Akşam;Nazlı Ilıcak;20 Mart 1998)


Vaaz Vermesine İlk Kez Kâzım Efendi Teşvik Etti
'Kâzım Efendi, Alvar İmamı'na bağlı saçlı, sakallı, o devirde hacca gitmiş 3-4 adam varsa onlardan birisiydi.

Hocaların meclislerinde hep bulunmuş. Belki eski kültürüyle kitap da okumuş ama çok fazla bir şey bildiği konusunda bilgim yok. Oğulları vardı. Onları da öyle mazbut yetiştirmiş o dönemde. Başlarına Halk Partisi döneminde sarık sararlardı. 2 oğlu da gençti, başlarına sarık sararlardı. Atkıları, kaşkolları sararlardı.

Vaaza çıkarmadan önce ona göre 'ben seni vaaza çıkaracağım' demedi. Babamla birşey konuştular mı onu da bilemiyorum. Yoksa babam mı teklif etti? Bilemiyorum tabii hilafı vaki bir şey olur.

İlk vaazım oldu benim. Belki benim kendi gayretlerim, çalışmalarımla. Arapçaya çalışmaya başladığım andan itibaren Dürretü'l-Vaizin gibi kitaplara falan da bakıyorduk. Babamın kitapları arasında vardır, her kelimeyi lügata baka baka yazmışımdır kitabın kenarlarına. Öyle bir mümaresem de vardı.
Bacağım yetişmezdi kürsüye. Yani ilk okumaya gittiğim seneydi. O zat mazbuttu ahlâken. Daha sonraki dönemde şu tarafını da gördüm onun: Babam öyle çok ince insan olmasına rağmen bana hatim okutmuştu evlerde. Yüzünden Kur'an-ı Kerim okuyordum. Daha sonra O, Erzurum'dan ayrıldıktan sonra hatimlerden aldığım paralar bende hep hicran oldu. Döner dönmez böyle Cenab-ı Hakk'ın bahşettiği bir imkânla ben tesbit edebildiğim kadarla ilk o hatim okuduğum kimselerden aldığım paraları bilmem ki hangi ölçüler içinde zarflara koydum iade ettim. Bunları da kardeşim Hasbi ile gönderdim. Camiden bildiklerimi zarfta kağıda yazmıştım. Hasbi oraya (Erzurum) gidince bilmediklerinden dolayı mı ne ilan ediyor meseleyi ve 'bu zarfları alın, abim gönderdi. Bu işten para almanın caiz olmadığı kanaati var onda' diyor.

Bu iş askerliğim esnasında olabilir. İtiraz ediyorlar. 'Buraya çok büyük adamlar geldi, gitti. Bu icadı O mu çıkarıyor.' diyorlar. İşte o Kâzım Ağa yine oradan kalkıyor, daha hayatta 'Vallahi, işte o tam kendine yakışanı yaptı. Böyle yapılır bu iş zaten' diyor. Ve halk itiraz etmiyor artık. (Kendi Hatıralarından)
12.03.1956 Manevi Hocası Alvarlı Efe Hazretleri (d. 1868) Vefat Etti
Muhammed Lutfi Efendi (Alvar İmamı) vefat etti.

'Hayatımın en sarsıcı hadiselerinden biri de Alvar İmamı'nın vefatıdır. O gün ben de Alvar'da bulunuyordum. Hatırladığıma göre kuşluk vaktiydi. Salondaki sedirin üzerinde uzanmış, istirahat ediyordum. Birden hafiften bir ses duydum. Buna ses değil çığlık demek daha doğru olurdu. Kulağımı uğuldatan bu çığlık 'Efe öldü' diye bağırıyordu. Hemen yerimden fırladım. Ceketimi elime alıp koştum. Efe Hazretlerinin evine doğru yaklaştıkça, acı gerçeği anladım; Efe hakikaten ölmüştü.

Alvar İmamı Hazretlerini ne zaman tanıdığımı söyleyemeyeceğim. Zira hayata gözlerimi açtığım zaman, O'nun ağzının şerbetine susamış pek çok gönül gibi, peder ve validemi de o dupduru kaynağın başında buldum. O'nu idrak ettim diyemem; çünkü O, ötelere göç ettiği zaman, ben hayatımın henüz, on altıncı yılının yamaçlarında dolaşıyordum. Buna rağmen ilk şuur ve ilk ihsaslarıma seslenen bir ruh olması itibariyle, benim o idrake kapalı yaşım, başım ve istidatlarımdan daha ziyade, O'nu yine O'nun tenezzüllerinde yakaladığımı, tanımaya çalıştığımı ve bugünkü, seziş, duyuş ve hissedişlerimi o günkü ihsaslarıma borçlu olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.'
1957 Risale-i Nurları Tanıdı ve Değişik Yerlere Vaaza Gitti
Erzurum'da talebelik yıllarında Bediüzzaman'ın yanından gelen Muzaffer Arslan'ın sohbetlerine katılması üzerine risaleleri tanır ve bir daha da sohbetlere katılmaktan geri kalmaz. Ramazan vesilesiyle Amasya, Tokat ve Sivas taraflarını dolaşarak vaazlar verdi ve sohbetler yaptı.

'Kırkıncı Hoca, bana, Selahattin ve Hatem'e Bediüzzaman Hazretlerinin yanından birisi gelmiş, akşam sohbet yapacak, oraya gidelim' dedi. Teklifini hemen kabul ettik. Çünkü, Bediüzzaman'ın yanında bulunmuş bir insanı ilk defa görecektik. Bu da bizim için çok cazip ve orijinal bir hadiseydi.

Mehmet Şergil'in terzi dükkanına geldik. Burası, iki kilimden biraz daha genişçeydi. İlk gece veya ikinci gece orada bulunanlardan aklımda kalan isimlerden bazıları, Mehmet Şevket Eygi, Esat Keşafoğlu ve Osman Demirci'dir. Şevket Eygi, yedek subaylık yapıyordu. Esad Keşafoğlu ise o sırada üsteğmendi. Bediüzzaman Hazretleri, Muzaffer Arslan'a 'şark'ı bir dolaş gel' demiş o da Sivas, Erzincan ve Erzurum'u dolaşmaya gelmişti. 15 gün kadar Erzurum'da kaldı. İlk gece Hücumat-ı Sitte okundu. Ertesi gün Beşinci Şua'dan ders yapıldı. Bizimle gelen mollalardan bazıları, oradaki tevillere itiraz ettiler ve bir daha gelmediler. Fakat anlatılanlar beni iyice sarmıştı. Bilhassa Muzaffer Arslan'ın bir sahabe hayatı yaşaması, sadeliği ve samimiyeti bana çok tesir etti. Ben zaten sahabe aşığı bir insandım. Onu görünce, işte aradığım insanları buldum, dedim ve bir daha da ayrılmayı düşünmedim.

Muzaffer Arslan'ın pantolonunun iki dizi de yamalıydı. Ceketi de işte ona göreydi. Tabii ki bu sadelik bana apayrı duygular ilham ediyordu. Ayrıca ibadette derinlik vardı. Namaz kılışları, dua edişleri bana bambaşka görünmüştü. Derse gelip gidenlerden Çiğdem Bakkalı'nın sahibi bir Zeki Efendi vardı. Onun dua edişi de çok hoşuma giderdi. Yürekten dua etmesine bayılırdım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum; fakat kısa bir müddet zannediyorum. Üstad'dan Erzurum'a bir mektup geldi. 'Mektup kime hitaben yazılmıştı? Üstad bu mektubu kime dikte ettirmişti?' hatırlamıyorum. Fakat selam gönderdiği isimler vardı. Sonunda da Fethullah ile Hatem'e de selam deniyordu. Ben adımın zikredildiğini duyunca ayaklarım yerden kesildi zannettim; o kadar sevinmiştim. Hayatımda o derece sevindiğim çok az vakidir. Şimdi o mektup nerdedir, kimdedir, onu da bilmiyorum. Ancak bu bana yetmişti. Sohbetlere gitmeyi bir daha terk etmedim.'
1959 Erzurum'dan Edirne'ye Gitti
Erzurum'dan ayrılarak Edirne'ye gitti. Edirne'de Hüseyin Top hocanın yardımıyla çevre edindi. Girdiği imtihanları kazandı, ancak askerliğini henüz yapmadığı için 6 Ağustos 1959'da resmen Üçşerefeli Cami ikinci imamlığına tayin edildi. İki buçuk sene Üçşerefeli Cami'nin bir penceresinde kaldı.

'Babam mutlaka Erzurum'dan dışarı çıkmamı istiyordu. Buna her defasında annem karşı çıktı. Fakat sonunda babamın dediği oldu. Annemin de muvafakatını alarak Edirne'ye gitmeme karar verildi. Edirne'de Hüseyin Top Hoca vardı. Bizim akrabamızdı. Bana sahip çıkar diye oraya gitmem uygun görülmüştü. 18 yaşını aşmıştım. 'Seyahat Ya Resülallah!' dedik ve Edirne'ye doğru yola çıktık. Edirne'ye giderken, yol güzergahında bazı yerlere uğrayarak gittim. Hüseyin Top Hoca beni İbrahim Efendi'ye (Edirne Müftü Vekili) götürdü. O beni biraz genç görmüş olacak ki imtihan etmesi gerektiğini söyledi. Ben kabul ettim. Şimdi hatırlayamayacağım bir kitabı rasgele açıp elime verdi ve 'Oku' dedi. Bu bir fıkıh kitabıydı. Çıkan yeri okuyup mana verdim. İbrahim Efendi dışarı çıkmamı söyledi. Biraz sonra Hüseyin Efendi dışarı çıkıp yanıma geldi. Yüzündeki sevinç ifadesinden işin müspet gittiğini anladım. Hüseyin Efendi de içeride konuştuklarından bahsetti. İbrahim Efendi'nin 'Genç ama kendini iyi yetiştirmiş' sözü benden çok Hüseyin Efendi'yi sevindirmişti.

Bir iki ay kadar Akmescit'te namaz kıldırdım, vaaz verdim. Zaten bu arada Ramazan ayı da gelmişti. O sıralarda vaizlik imtihanına girmek için Ankara'ya gittim. 15 gün kadar Ankara'da kalıp tekrar Edirne'ye döndüm. İmtihan neticeleri daha sonra belli olacaktı. Ve bir gün Edirne Müftülüğüne Ankara'dan bir telefon gelmiş. Arayan Mustafa Zeren'dir. 'Yeğenimin gözlerinden öperim, imtihanı kazandı' diye bir mesaj bırakmış. Hüseyin Top yine çok sevinmiş. Çarşı pazar beni aramaya başlamış. Nihayet beni buldu, caddenin ortasında müjde verdi, boynuma sarıldı; 'İmtihanı kazandın' dedi. Bir dilekçe yazdım ve Edirne Müftülüğüne talip oldum. Diyanet'ten gelen cevap olumsuz oldu. 'Askerliğinizi yapmadığınız için sizi müftü tayin edemiyoruz' diyorlardı.

Müftülük, münhal bulunan yerler için bir imtihan düzenledi. Bu imtihanda birinci oldum. Hakkım, Üçşerefeli Cami'e imam olmaktı. Ancak İbrahim Efendi'nin kayırdığı bir başkası vardı. 'Senin puanın fazla; o da askerliğini yapmış. Onun için sizi müsavi kabul edip kur'a çekeceğiz' dedi. Kur'a çekildi ve hak yerini buldu. Üçşerefeli Cami'e ikinci imam olarak tayin edildim. Bu benim memurluğa ilk başladığım (6 Ağustos 1959) tarihtir. Maaşın 200 lira, dediler, 30 lirasını kesip elime 170 lira verdiler.'


'Ruhani Reislik' Yaptı
Edirne'de bulunduğu sıralarda mahkemeden çağrılarak iki idamlık için 'ruhani reislik' yapması istendi. Bu arada evlilik teklifleri de geliyordu kendisine. Ancak o kabul etmedi.

'Edirne'ye ait unutamadığım hatıralardan biri de iki idamda ruhanî reislik yapmış olmamdır.

Bunlardan ilki 1959 senesinde oldu. Benim Edirne'de ilk senemdi. Üçşerefeli Cami'de imamlık yapıyordum. Bir gün biri geldi ve 'Gani Bey seni istiyor' dedi. Gani bey hâkimdi. Ben kendisine bazı kitaplar vermiştim. İlk önce endişe ettim. Ve yanına bu endişe ile gittim. Bana: 'Bir idamlık var. Seni Ruhani Reis olarak bulundurmaya karar verdik.' dedi. Esasen hassas bir insanım. Böyle bir teklife 'Evet' demem mümkün değil. Ancak daha önceki endişem çıkmayınca ben gayri ihtiyarî olumlu cevap verdim. Beni tanıyıp itimat ettikleri için çağırdıklarını söylediler.

Eskiden idamlar millete ibret olsun diye açıkta yapılırdı. İhtilalden sonra açıkta idamı kaldırdılar. Gece beni gelip aldılar. Arabaya binip hapishaneye gittik. İdamlığın adı Rasim Dik'di. Hücreye girdik. Elleri bağlıydı. Herhalde saldırmasın diye bağlamışlar.

Artık meşhur olduğumdan ikinci idama yine beni çağırdılar. O zaman dışarıda asmak yasaklanmıştı.İkinci idamlığın adı Mehmed'di. Mehmed çok temiz çehreli bir gençti. Katil olacağına ihtimal vermiyorum. Bizi görür görmez ayaklarının bağı çözüldü. Felç olmuştu. Bir kanepeye oturduk. Anlatmaya başladım: 'Mehmed, işte durum bu. Meclis tasdik etmiş. Bundan sonra başka çare yok. Allah'a giden bir yoldasın ve başka yollar da kapalı..'Abdest almak ister misin? diye sordum. İsterim dedi. Ayaklarına gelince takati kesildi., Bugünkü gibi hatırımda. Ve bunları ben vicdanımda yaşadım. Yıkayamadı ayaklarını... Amentü'yü okutmaya başladım. Biraz okuyor; fakat gerisini getiremiyordu. Kelimeler aklından siliniyordu. Arada da 'Beni bir daha adlî tıpa verseniz' diyordu. Halbuki adlî tıpa verilse ne olacak. Yaşayacağı bir iki hafta daha. İşte orada hayatın kıymetini daha iyi anladım. Sanki idama götürülecek olan o değil de bendim. Aradan seneler geçmesine rağmen hatırladıkça bu hicranı yaşarım. Mehmed'e çok acımıştım. Bir çoban öldürmüş dediler ve onun boynuna da böyle bir yafta astılar..'
Read more...
Subscribe to this RSS feed
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları büyük işlerde yalnız kusurları gören, cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Hakikat Damlaları

Bediüzzaman

ARAMA

SIZINTILAR...

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu