Onları bir görseydiniz...
- Written by M.Fethullah Gülen
- font size decrease font size increase font size
- Add new comment
Hilyetü'l-Evliya adlı eserinde Ebu Nuaym Hazretleri'nin naklettiğine göre, sahabe efendilerimizdeki dinî hassasiyete ve İslamî heyecana derin bir özlem duyan Hasan Basri Hazretleri, çağdaşı olan insanların hayatları ile sahabenin yaşayışını kıyaslayıp çok üzüldüğü bir gün şöyle demiştir:
"Yetmiş Bedir gazisine yetiştim. Onların çoğunun elbisesi basit bir yün kumaştan ibaret idi. Siz onları görseydiniz deli sanırdınız; onlar da sizin iyilerinizi görselerdi artık ahlakın kalmadığına hükmeder, kötülerinizi görselerdi onların hesap gününe bile inanmadıklarını söylerlerdi."
Gerçekten, sonraki nesillerin pek çoğu sahabe efendilerimizi görselerdi, onların her halleriyle ahiret tüten yaşayışlarını kavramakta zorlanırlardı. Çünkü, Ashab-ı Kiram her zaman Cenâb-ı Hakk'ı görüyor gibi yaşıyor ve dinî gayretlerinden dolayı başkalarının çok küçük kabul ettiği herhangi bir hususa dahi çok büyük değer atfediyorlardı. Onlar, ahiretlerini kazanmak ve Müslümanlığın izzetini korumak için dünyaya da bir derece kıymet veriyorlardı; fakat, bir yerde Allah'ın rızası ve Resûl-i Ekrem'in şefaati söz konusu olunca dünya onların nazarında ancak sinek kanadı kadar kıymet ifade eden bir duruma düşüyordu. Dolayısıyla, dünyaya meftun insanlar, şayet böyle bir hayat telakkisine sahip sahabe efendilerimizle karşılaşsalardı, büyük ihtimalle onları anlayamayacak ve "deli" sayacaklardı. Sadece dünyevî geçim işiyle meşgul olan aklın ehli, irfanla terbiye olup öncelikle ahiretini düşünen akıl erbabını garipseyeceklerdi.
Dünya Onları Değiştiremedi
Bütün Ashab-ı Kiram aynı Peygamber aşkıyla ve aynı İslamî heyecanla yaşadılar. Dinleri uğruna her türlü meşakkate katlandılar. Çoğu zaman aç-susuz kaldılar, dayandılar. Bazen bir hurmayı üç-beş kişi paylaştılar; ama hallerinden şikâyet etmediler. Ekseriyetinin evi barkı hiç olmadı, hep mescidin bir köşesinde yatıp kalktılar; fakat, fakirliklerini mahrumiyet bile saymadılar, aldırmadılar. Kovuldular, dövüldüler; kızgın çöllerde ateşten kumlara yatırıldılar, koca koca kayaların altında bırakıldılar.. bin bir türlü işkencelere maruz kaldılar; ne var ki onlar sabrettiler, hep sabrettiler. "Hicret" denince, yurda-yuvaya kısacık bir veda nazarı atfedip hemen sefere koyuldular; "mücahede" emrini duyunca aileleriyle helalleşip yola revan oldular; cihanın dört bir yanına irşad seferleri yapmak icap edince de sevdiklerini Allah'a ısmarlayıp en uzak diyarları vatan tuttular.
Gün geldi, o ızdıraplı dönemi arkada bıraktılar; Cenâb-ı Allah önlerini açtı, hepsi muzaffer birer kahraman oldular. Dünya yüzlerine gülmeye başladı, her birine ganimetten bir miktar ayrıldı; çok büyük servetlere kavuştular. Bazıları vilayetlere vali olarak atandılar, kimileri de daha başka idarî vazifeler aldılar. Dünya değişti, onları kuşatan zorluklar geçip gitti ama onlar hiç değişmediler. Vali oldukları zaman bile ekmeklerinin yanına bir katık istemediler. Ganimetleri kendileri için harcamadılar, mal-mülk sevdasına asla kapılmadılar. Evet, onlar hep ahireti düşündüler, hep öteler mülahazasıyla soluklandılar.