Logo
Print this page
Küreselleşmenin Dalgakıranı

Küreselleşmenin Dalgakıranı

New Jersey- Küreselleşme ile birlikte terör, insanlığı bir yol ayırımına getirmiş bulunuyor. Hakim güç olarak Batı dünyası kuvveti mi dayatacak, yani bir “medeniyetler çatışması”ndan medet mi umacak, yoksa içine doğru sürüklendiğimiz kaosun getireceği felaketler görülerek bir “kültürlerarası diyalog” yoluna mı gidilecek? ABD, İngiltere, İspanya, Türkiye, Mısır ve daha pek çok ülkedeki terör olayları; “medeniyetler çatışması”nda İslam’ın ve Müslümanların -maksatlı ve haksız yere- meselenin taraflarından biri haline getirilmek istendiğini de anlatıyor.


Bu çerçevede İslam ve demokrasi, İslam ve terör konuları da gündeme geliyor/getiriliyor. Terör konusundaki net tavrı ile Sayın Fethullah Gülen şöyle diyor: “Müslüman kimlikli teröristler, Müslümanlığa, İslam düşmanlarından daha büyük zarar veriyorlar. İslam’ı, diyalog ve hoşgörü yoluyla doğru anlatmanın yollarını tıkıyorlar.” Halbuki, kendi dünyaları ve menfaatleri adına küreselleşmeyi yeni bir zemin olarak dayatanlar ve “medeniyetler çatışması” isteyenlerin oyunları ancak diyalog ile bozulabilir.

Bugün küreselleşmenin tehlikelerinden biri de, milli hisleri hortlatabilecek olmasıdır. Yani Hitler, Mussolini ve Franko dönemlerinin tekrar yaşanabilme ihtimali, hiç de uzak değildir. Milletler, küreselleşmenin getirdiği kimliksizlik dalgası karşısında kendi değerlerini koruma adına radikal tepkiler verebilir. İnsanlar, küreselleşmenin dejenerasyonuna sessiz kalmayabilir. Milli ve dinî endişelerle küreselleşmeye -ne olur, ne olmaz mülahazası ile- karşı çıkanlar hem haksız sayılmazlar, hem de onları hafife almamak gerekir.


Şüphesiz bir kesim de; küreselleşmeyi, kontrol altında tutulduğu, insan hakları özgürlükler, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı bir zeminde, herkesin birbirinden istifade edeceği bir merhale olarak görmektedir. Ve müspet bakmaktadır. Onların dediğinde de bir doğruluk payı vardır. Birincilerin endişelerini gidermek, ikincilerin temennileri doğrultusunda gelişmelere kapı aralamak ancak diyalogla mümkün olabilir. Şunu da unutmamak lazım. Aslında milletler anlaşabiliyor, hır gür çıkaran hükümetlerdir. İşte bu yüzden hükümetlerin vesayetinde diyalog yapılamaz. Diyalog, sivil inisiyatif ile maksadına ulaşabilir. Nitekim şimdilerde diyaloğa gönül veren Müslümanların dünyanın pek çok yerinde netice aldığını biliyoruz. Samanyolu televizyonunda, gazetemizde takip ettiğiniz “diyaloğun meyvesi” dediğimiz güzellikler gelecek adına gerçekten ümit vericidir.


Siz bir el uzatıyorsunuz ve diyaloğun mecburiyetini hisseden ruhlar buna hemen cevap veriyor. İslam’la, Müslümanlıkla ilgili temelde kendilerine bugüne kadar hep yanlış şeyler anlatılmış. Diyalog onlar için bir sürpriz oluyor. ‘Allah Allah, biz böyle bilmiyorduk’ diyorlar. İslam’ı temsil kabiliyeti olanların civanmertliğini, insanlığını, fedakarlığını, farklılığını görünce etkileniyorlar. Samanyolu televizyonundaki ‘Diyaloğun Meyvesi’ programında konuşan Amerikalılar ağlıyordu. Ekran başında onları seyredenlerin pek çoğu da ağladı. Neredeyse parmaklar birbirine değecekti. Müslümanlar kendilerini anlatmada, formatta bir değişikliğe gitmek zorunda. İmrendirici olmak zorundayız. Hoşgörü ve diyalog yolu uzun bir yol. Kimilerinin işine de gelmiyor. Ama 21. yüzyılda, küreselleşmenin olumsuzluklarına ve küresel terör dalgasına karşı dalgakıranlar oluşturmak diyalog ve hoşgörüden geçiyor.



Kaynak: Hüseyin Gülerce, Zaman, 11.08.2005

 

© 2015