Logo
Print this page

Canım Anam ve Erdoğan

 Sevgili anacığım tam bir Anadolu kadınıdır. Fethi Gemuhluoğlu'nun tabiriyle Kadın Ana.
Çalışkan mı çalışkan, çileli mi çileli.
Gördüğü gün sayısı bir elin parmakları kadar! Gel gör ki hiç kimseye şikayet etmez, sızlanmaz.
 
Bunca yaşımda ruhumun nice onulmaz sızısını dizlerinde teskin ettiğim misk okulu anam.
 
Köyde yaşar.
Her zaman ayaktadır.
Evvel ahir eyvallahsızdır.
Üçbeş tavuğu vardır avluda sohbet ettiği, bir de gözü gibi baktığı gülleri bahçesinde, gizli gizli dertleştiği yediverenleri... beni de "gül yüzlü oğlum" diye sever, gül kokulu anam.
 
Bilirim ki, her dem aklında, yadında ben varım. Yumurtaları toplarken de, gülleri budarken de.
Ekmek yaparken de tandırda, dua ederken de odasında... o yapayanlız gecelerinde başını yastığa koyduğunda da..
 

Bu köylü kadını tam bir Menderes hayranıdır.
Genç bir kızken almış idam haberini, bir bağ bozumunda...
Uçsuz bucaksız domates tarlalarındayken...
Nasıl ağıt yakmışlar, yas tutmuşlar için için.
Bir Türkmen kocası olan Kara Mustafa dedem, çekilmiş ahlat ağacının altına ağlamış da ağlamış.
Düğünler ertelenmiş o sonbahar.
Menderes ile ilgili türküler yakılmış, evlerde söylenmiş ince bir sızıyla.
Anam bana da söylerdi o türküleri çamaşır yıkarken, o  hala gençken... ben çocukken.
 
Siyaset konuşmayı sevmiyorum anamla.
O radyo dinler, haberleri izler zaman zaman. Telefonda sorar bana, ne olacak bu memleketin halleri...
Konuşmayı hemen daha çocuken terk ettiğim köyümün tarlalarına, o eski zaman insnalarına getiriveririm. Mesela çocukluğumuzun korkulu rüyası Çepiş dede, çoban arkadaşım Hacer nine ölmüştür. Annemin gittikçe artmaktadır yalnızlıkları...
 
Anam, ta 1990'larda nereden bulduysa bir Recep Tayyip Erdoğan posteri bulmuş, çerçeveletip asmıştı evimizin duvarına. Belediye Başkanılığına hazırlandığı dönemlede çekilmiş yakışıklı bir portre fotoğrafı. Yıllarca orda kaldı o resim. Genç bir sima, gür bıyıklar, istikbal vaad eden bir nasiye...
 
Memlekete her gittiğimde, sobalı odanın baş kösesinden aileden biriymişçesine bize bakan posteri işaret ettiğimde anam, " O da benim oğlum" derdi. Üçüncü oğluymuş. "Kıskanmayın" diye de eklerdi. Ben doğrusu anamın bu halini, milli ve manevi değerlere değer veren genç bir siyasetçiyi sevmesini, benimsemesini severdim, hoşlanırdım bundan..
 
O fotoğraf yıllarca durdu orda. Erdoğan yaşlanıyordu, ama evimizin başköşesinde genç ve dinç Erdoğan bizlere gülümsemeye devam ediyordu.
 
Köydeki akrabalar ya Ecevitcidir ya da Türkeşçi.
Anam ise hangi akla kulluk ettiyse, önce Özal'a, sonra da Erdoğan'a verdi gönlünü.
O domates tarlasıda  Menderes'in idam haberini alan  bu genç kadınin vicdanında mazluma karşı derin bir vefa hissi olmalıydı.
 
Köye gidince evden çıkmam, anamın yanından... Uzun uzun konuşuruz ordan burdan. Lafları tüketincei televizyon izleriz, çekirdek çıtlarız.
Televizyon kanallarını dolaşırken anam zaman zaman Hocaefendi'nin sohbetlerine denk gelir. Ben bir nebze durup dinlerken anam bana bakar, benim yüzüme. Sonra da:
 
"Oğlum anlamıyorum ki ben bu hoca ne diyor. Ağlıyor da ağlıyor" yollu şikayetler edince basarım kahkahayı. Bilirim Hocaefendi'yi sever, hatta gizli gizli dinleyip anlayabilmek için kendini yiyip bitirdiğini, sonra da uyuya kaldığını bilirim...
 
Anam Nihat Hatioğlu'nu dinler ağlar, babam Cüppeli Ahmet Hoca dinler güler... Bana sorar babam bazen hangi hoca en iyi diye... Hepsi iyidir baba derim hepsi iyi.
 
Dedim ya anam Fethullah Gülen'i anlamaz ama sever, sayar.
Ona en cok tesir eden Gülen'in göz yaşları olur. Hocaefendi'nin ülke ve Islam için iyi şeyler yaptığına gönülden inanır.
 
Seçim vakti anam, gider oyunu kullanır. Zaman zaman babamla aralarında görüş farklılığı çıksa da aralarında, anam gider oyunu Erdoğan'a verir.
 
Oyunu Erdoğan'a verir ama, gidip de ismini köyde kömür dağıtılacaklar listesine yazdırmaz. Oyunu verir evine döner. Eyvallahsızdır dedim ya. Bu yaşında tarlada çalışır, kimseye muhtaç olmaz.
 
30 Mart seçimleri öncesi anam ve babam Umre'deydiler. Bir kaç kez oradayken konuştuk, çok hisliydi anaığım, gözyaşlarına kapılıp gitti. Kabe'yi ilk gördüğüne hissettiklerini anlatırken kendinden geçti. Babam da sigarayı bırakmıştı, Mekke'de. Ne mutluydular!
Ben seçim günü hala oralarda olacaklarını sanıyordum. Tam da o gün dönmüşler Türkiye'ye. Soluğu da sandıkta almışlar.
 
Seçim akşamı ulaşabildim anama. Abim aradı, Umre'den hoşgeldin ziyaretindeyken..
Hal ve hatır sorduk. On bin kilometre öteden annemin Umre sonrası melekleştiğini hissedebiliyordum. Duygu doluydu, ne güzel anlatıyordu başından geçenleri, ne içten dile getiriyordu hislerini...Beni de ağlattı telefonda. Tam bir gün de birlikte gideriz inşallah temennileriyle kapatmak üzereyken telefonu, annem birden, bugün seçimler de vardı deyiverdi. Oyunu kullandığını da ekledi. Ha öyle  dedim, sormadım  oyunu kime verdiğini.
 
Annem birden duygusallığından sıyrılarak tok bir sesle, "gittim oyumu falan partiye bastım" deyince şaşırmıştım doğrusu!
 
Yillardır büyük bir vefayla resmini duvarlara astığı, oğlu gibi sevdigi Erdoğan'a vermemişti oyunu bu kez.
 
Böyle güzel bir Umre sohbetinin sonunu da siyasetle bitirmek hoş olmayacağından, sohbeti uzatmak isteiyordum ve neden diye de sormak gelmedi içimden.
 
Küçük bir sessizlikten sonra cevabını anam verdi:
 
"Fethullah Hoca için, görmedin mi ne laflar söyledi, o kadar kötü hakaretler etti ki! Gidip oy vermek gelmedi içimden" dedi.
Üç cümle... Ağzımdan hayırlısı olsun anam hayırlısı olsun lafının döküldüğünü hatırlayabiliyorum..
 
Annem Fethullah Hoca'yı dinlemez, dinlese de anlamaz.
Ama kurban olduğum vicdanıyla da haksızlığa gelemez.
 
Geçen yeğen söyledi telefonda :
Amca o resim de indi duvardan.

© 2015