Logo
Print this page

O gemi o limana yanaşacak, onlar batacak diye gemiyi terketse de...

İlk olarak Leyla İpekçi terketti batacağını sandığı gemiyi...
 
Gerekçesi de ilginçti;
 
Zaman gazetesi son dönemde nefret söylemleri kullanıyormuş.
 
Bahsettiği şu nefret söylemlerini nedense kimse göremedi ancak istifasının ardından 'Nefret söylemine maruz kaldı' dediği kişi nefret söylemlerinin dibine vurdu..
 
"Çete, paralel devlet, örgüt, taşeron, piyon, hain, ajan, in, haşhaşi, virüs, alim müsveddesi..."
 
İstifa ettikten sonra ekranda ve meydanlarda, ekmeğini yediği cemaate yönelik bu sözleri duyduğunda ne hissetmiştir acaba Leyla İpekçi?
 
"Cemaat nefret söylemleri kullanıyor" dediği için utanmış mıdır?
 

Sanmam...
 
Utansa ya da vicdanı sızlasa çıkıp iki kelime ederdi asıl nefret ve kin kusanlara...
 
Sonra Ahmet Taşgetiren istifa etti. Onun gerekçesi de çarpıcıydı.
 
Dediğine göre dershanelerin kapatılması gündeme geldiğinde 'Cemaat Medyası' taraflı ve saldırgan yayınlar yapmış ve buna dayanamamış Taşgetiren.
 
Şimdi Bugün'den aldığı maaşın 3-4 katina transfer olduğu ve saldırganlığın dibine vuran Star şeysinde aldığı parayı hak ediyor.
 
Tamamen hakkını arayan cemaatin dershane haberlerini saldırgan bulup ayrılan Taşgetiren, hergün ifitira, nefret ve kin kusan Star şeysinde nasıl duruyor?
 
Sanırım mide meselesi...
 
Midesi kaldırıyor ve hazmedebiliyorsa yüzdüğü havuzda mutluluklar dilemekten başka yapacak bir şey yok.
 
Etyen Mahçupyan var bir de...
 
Cemaatin yayın organı Zaman’da günlerce cemaate çaktı. Hatta kendine mobing uygulandığını bile iddia etti.
 
Kendini çok zeki sanıyor ya; bilmiyoruz zannediyor aylar önce havuzcularla anlaştığını.
 
Anlaşma sonrasında uzun süre cemaatin hassas noktalarına atışlar yaparak kendini kovdurtmaya çalıştı.
 
Havuzcularla elele verip kendilerince çok zekice bir plan yapmışlardı halbuki...
 
Plana göre; Zaman'daki köşesinden cemaati hassas yerlerinden vurup kendini kovdurtacak ve sonrasında havuz medyası 'Bakın cemaat kendini eleştirene dahi tahammül edemeyip kovdu' diye ortalığı yıkacaklardı.
 
Bir de üstüne tazminat alacaktı...
 
Tabi alemin tek zekisi bunlar ya, bu kadar basit hesaplar içine girip, bir de üstüne ceemaatin bu tuzağa düşeceğini sandılar.
 
Yanıldılar...
 
Cemaat tek bir yazısına dahi müdahale etmedi.
 
Plan tutmayınca istifa etti ve pılını pırtısını toplayıp layık olduğu havuz çöplüğündeki köşesine oturdu. Şimdi oradan sıfırladığı itibarına karşılık aldığı bol sıfırlı haramzade paralarıyla kendini teselli ediyor.
 
Benim için cemaat ile yollarını ayıranlar arasında en ibretlik olanı Gülay Göktürk olmuştur.
 
28 Şubat'ta dik duruşuyla hafızalara kazınan Gülay Göktürk, ne acı ki bugünün 28 Şubatı'nda gücün karşısında eğilmeyi seçti.
 
Ne acı ki; sıfırlama ustası bol sıfırlı maaşlarla onu da sıfırladı.
 
Bir de Gülerce vakası var. Cemaat mensuplarını en çok şaşırtan da o oldu sanırım.
 
Yıllarca el üstünde tutuldu cemaat içinde. Hatta uzun süre cemaatin sözcüsü gibiydi. Öyle olmasa bile yaptığı açıklamalar dışarıda öyle algılanıyor ve medyada o şekilde yer alıyordu.
 
Zaman zaman açıklamalarıyla cemaati çok zor duruma düşürdüğü de oldu ancak ses çıkartılmadı, harcanmadı. Hatta cemaatin hergün uğradığı zulmü göre göre zulmün başrolündeki zalime açıktan destek vermesine rağmen geçmişin hatırına sineye çekildi.
 
Vefasızlık yapılmadı ama o ne yaptı?
 
Vefasızlığın ibretlik bir örneğini sergileyerek cemaate üst üste suçlamalar yönelterek, zalimin yanında mevzilendi. Sonrasında ise Zaman gazetesinden ayrıldığını açıkladı.
 
Bu yüzden cemaat mensuplarını en çok şaşırtan da Hüseyin Gülerce oldu belki de bu süreçte.
 
Buna rağmen arkasından laf bile söyletmedi cemaat.
 
Şimdi tüm bunları neden yazdığımı merak ediyorsunuz...
 
Açıklayayım.
 
Bugün Habertürk'te İskender Pala'nın röportajındaki 'Cemaat kaybetti, özür dilemeli' sözü karşısında cemaat mensuplarının yaşadığı derin hayal kırıklığı ve üzüntüyü görünce aklıma bunlar geldi.
 
İskender Pala'nın bugüne kadar hiç bir kitabını okumadım. Ama "Hırsıza kazandı deyip, hırsızı yakalayana kaybettin, hırsızdan özür dile" diyen birini hiç okumadığım için de kendimi şanslı hissediyorum.
 
Belki bu yüzden, belki de cemaat mensubu olmadığım için onlardaki derin hayal kırıklığını anlayamıyorum.
 
Bence boşuna ciddiye alıyor ve hayal kırıklığı yaşıyorlar.
 
Çünkü bu süreç cemaate belki de onlarca yıl uğraşıp da gerçek yüzlerini göremeyeceği bu kişilerin gerçek yüzlerini görme fırsatı verdi. Hem de kendi elleriyle yaptılar bunu.
 
Kimlerin para ve koltuk için arkadaşlarını, dostlarını ve davalarını, en önemlisi de onurlarını sattığını gösterdi. Gücün karşısında eğilenleri iyot gibi açığa çıkardı.
 
Anlayacağınız haslarla hamları ayırdı...
 
Bunlar ne ilk olacak ne de son...
 
Süreç bitene kadar zalimin zulmüne ortak olmayı seçecek başkaları da çıkacak.
 
Şu anda aldıkları maaşın 10 katını vaad etmelerine rağmen davasını, arkadaşlarını satmayan onurlu insanlar gibi zalimin zulmü karşısında dimdik duramayacaklar...
 
Ve emin olun bu süreç sonunda kaybeden yine onlar olacak...
 
Ömürlerini sıfırlanmış itibarları ve vicdan azabıyla kahrolarak tamamlayacaklar...
 
Cemaat mi?
 
Batacağını sandıkları o gemiyi terk eden farelere inat o gemi o limana yanaşacak.
 
Çok sevdiğim bir laf vardır; 'Hayat, denizde karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi limana yanaştırıp yanaştıramadığınızla ilgilenir."
 
İşte bu yüzden bırakın fareler fırtınaya aldanıp, denize atlasın.
 
Sizin yanaşacağınız bir liman ve limanda heyecanla sizleri bekleyen insanlar var...
 
Hem fena mı oldu?
 
Bir yandan çürük yumurtalardan kurtulurken, bir yandan da bugüne kadar cemaatle hiç yolu kesişmemesine rağmen, zalimin zulmü karşısında hesapsız ve çıkarsız bir şekilde dimdik duran yeni dostlar edindiniz...
 
Değmez mi?


© 2015