Logo
Print this page

Kitap ehlini dost edinmeyin...

Bir ayet okudum.."ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. onlar birbirlerinin dostudurlar. sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez." diyor... bizim rum, ermeni, yahudi komşularımız var... birbirimize gider geliriz... ayrıca, benim okulda arkadaşlarım var, kimi yahudi, kimi hristiyan... onlarla dostluk edemeyecek miyim yani..?


&

sana daha önce yazdım... bir sözü anlamak için yalnız söze bakmak yetmez... kim söylemiş, kime söylemiş, ne için söylemiş, ne içinde söylemiş? belagatın, retorik ilminin, söz sanatının bazı temel kuralları var... bu sözün öncesinde ne var, sonrasında ne deniyor... bunlara da bakılacak... "münazarat" kitabında bu konu güzelce açıklanmış... kırık dökük de olsa anlatmaya çalışayım... önce kimi temel ilkeleri belirteyim...


birincisi, delilin metni kesin olabilir, ama bu yetmez... aynı zamanda delaletinin de kesin olması gerek... yani kesin bir biçimde bilmeliyiz k, kanıt olarak ileri sürülen sözün anlamı şudur, amma şu değildir... oysa, söz konusu ayette, metin kesin olmakla birlikte, metnin başka türlü anlaşılmasını mümkün kılan nedenler var... ileride söyleyeceğim...


ikincisi, kuranın yasaklaması tüm zamanları ve durumları içine alacak biçimde genel değildir, mutlak bırakılmıştır... yani demiyor, "hiçbir zaman, hiçbir konuda ve hiçbir biçimde yakınlık duymayacaksınız!" böyle dese umumi olurdu, başka türlü yorumlanamazdı... oysa, başka türlü anlamanın, metni başka bir biçimde okumanın yolu açık... zaman da bir yorumcudur, o da söyle sözünü, itiraz edilmez... bazı şeylerin hükmü zamanla değişir, yani kimi metinler zamana ve zemine göre yeniden yorumlanabilir... kuran bize bu imkanı tanıyor... çünkü, tüm zamanlara hitap eden bir kitaptır o...


üçüncüsü, "dost edinmeme nedeni nedir?" sorusunun cevabına bakmak gerekiyor... bu hükmün gerçek sebebi, onların nitelikleri... özellikleri... bu iki dine ayna olmaları... kişinin bir sıfatı, onun tümü demek değildir... sevgi ya da nefret bir insanın zatından kaynaklanmaz, sıfatından kaynaklanır... yani, niteliklerine bakarak severiz ya da sevmeyiz insanları... bazen de, bir yönünü severiz de, başka bir yönünü sevmeyiz... biz biliyoruz ki, ya da bilmeliyiz ki, her müslümanın her sıfatı müslüman olamıyor... yine, her gayrimüslimin de her sıfatı gayrimüslim olmaz... öyleyse, bir yahudinin ya da hristiyanın güzel bir sıfatını beğenmek, tekdir etmek, bu nedenle onunla işbirliği yapmak, gerekiyorsa ondan birşeyler almak niçin yasak olsun... dinimizde bir yahudi ya da hristiyan kadınla evlenmek helaldir... hanımı hristiyan olan müslüman bir erkek onu elbette sevecek! onu dini bir sıfattır, evet, ama, hanım olma sıfatı da var, erkek  bu sıfatından dolayı hanımını sevebilir, sevmeli...


meselenin bir başka yönü daha var... dedik ya, zaman da bir yorumcudur, sözünü söyler, itiraz edilmez... bununla da ilgili... bu ayetlerin inme dönemini düşün... peygamberimiz zamanında büyük bir dönüşüm gerçekleştirildi. bütün zihinler dine çevrildi.. sevginin de, nefretin de tek ölçüsü din idi... bu nedenle, müslüman olmayanlara sevgide bir münafıklık kokusu seziliyordu... çünkü, sınırlar kesin bir biçimde çizilmişti... oysa, şimdiki zamanda asıl mesele, medeniyettir, bilimdir, tekniktir... tüm insanların zihni, bakışı bu noktaya çevrili... onların elindeki teknikleri almak, bu nedenle yakınlaşmak hiçbir şekilde kuranın yasak kapsamına girmez... bir de, bu dinlerin mensuplarıyla asayiş noktasında yakınlaşmak zorunlu hale gelmiştir... barış için, karşılıklı yardımlaşma için, dünyanın daha yaşanır bir hale gelmesi için elbette el ele vermek gereecek... dünya bir köye döndü...


şu halde sen, "meri"yi  ya da "sara"yı hristiyan ya da yahudi olmaları sbebiyle değil, birer insan, birer komşu, güzel nitelikleri de olan birer arkadaş olmaları nedeniyle sevebilirsin... insanlar, ya dinde kardeşin ya da insanlıkta hemcinsin... sevmemek olur mu..? yasak, onları senin inancına aykırı özelliklerinden dolayı sevmekte, onlarla bu nitelikleri dolayısıyla dost olmaktadır... bu çetrefil konuyu ne kadar anlatabildim, bilmiyorum... senin keskin zekana güvenmekten başka da elimden birşey gelmiyor... kapalı noktalar kaldıysa ileride yine konuşuruz...


Kaynak: Ömer Sevinçgül, Deccalin Adamları, s. 107-110

 

© 2015