Bir ‘Yalanları Ayarlama Enstitüsü' mü var?

Evet var, mutlaka var! Adı başka bir şey, mesela, ‘Manşetleri Ayarlama Enstitüsü’ de olabilir ama artık böyle bir kurumun varlığından şüphe yok. Aksi halde bütün bir ‘havuz medyası’nın ve ‘besleme medya’nın yazılı ve görsel organlarında tam iki aydır her gün ve her saat böyle ustalıklı ve normal bir insanın yazabilmesine imkân olmayan yalanları uydurup süsleyerek yayınlaması mümkün değil. Cehalet gibi yalanın da bu derecesi ancak ‘tahsil ile olur’.
Bir ‘Yalanları Ayarlama Enstitüsü’ kurulmuş ve gece gündüz ihtiyaca göre kullanışlı yalan haber üretip ‘parti medyası’na servis ediliyor. Bunu bir de şuradan anlıyoruz. Normal gazetecilik yapılsa, bir yayın organı, yalanlanan bir haberle ilgili ertesi gün açıklama yapar, gerekirse özür diler. Yalanlama doğru değilse, haberinde ısrar eder, gerçeği ortaya koyar.

Read more...

YALAN RÜZGÂRLARI

“Bir hareket başta ahlak sahibi olmalıdır. Her yolu meşru göremez. Hem Kur’an ve Allah diyeceksin, ama kasetlerle komplolarla anılacaksın. Bu yolsuzluk soruşturması değil, millete karşı tezgâhtır.” Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu sözlerini son dönemde sıkça duymaya başladık.
Başbakan, karşılaştığı her sorunda ‘iç ve dış komplolar’ senaryosu üzerinden savunmaya geçiyor. Başbakan’dan aldığı işaretle komplo teorilerini akıl bir yana, tahayyül sınırlarının ötesine taşıyan bir ekip ortaya çıktı. Bunlara kısaca ‘Çılgın muhafazakârlar’ diyebiliriz. Cumhuriyet mitingleri sürecindeki ‘Çılgın Türkler’den farkları, ulusalcı söylemlerin azalıp dini motiflerin artması. Onlar da AB ve ABD destekli bir proje ile Türkiye’nin tuzağa düşürüldüğünü ileri sürüyordu. AK Parti ve ‘cemaat’in dış güçlerin oyuncağı ve hain olduğu üzerine uzun nutuklar atıyorlardı. Yeni Türkiye’nin kalemşorları, AK Parti’yi cümlelerden ayıklayıp sadece cemaatle ilgili bölümleri tekrar ediyor.

‘ÇILGIN MUHAFAZAKÂRLAR CEMAATE KARŞI’

Her dönemde komplocuların tercihi devlete sızma ve paralel devlet. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan darbe süreçlerinde devletin tehdit altında olduğuna inanmamız istendi. Şartların olgunlaşması adına binlerce insanın ölmesine bile göz yumuldu. Siyaset ve bürokrasideki büyük savaşlar ‘devleti ele geçirme’ üzerinden yapıldı. Ülkeyi yöneten meşru AK Parti hükümeti de bu gerekçeyle bitirilmeye çalışıldı. Bu iddianın dayağını en çok cemaat yedi diyebiliriz. Olağan şüpheli olarak hep gündemde tutuldu. Ama darbe dönemleri dâhil delil bulunamadığı için toplumsal lincin ötesine geçilemedi, hukuki yaptırımlara muhatap olmadı. Bu konuda kitap yazan amansız muhalif Ahmet Şık bile kitabında bazı suçlamaların mesnetsiz olduğunu zikretmek zorunda kaldı.

Read more...
Subscribe to this RSS feed

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu