Logo
Print this page

İman-amel temeline dayanan toplum

İslâm’ın içtimaî yapısı değerlendirilirken üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan biri, onun hiçbir zaman sarsılamayacak şekilde sağlam bir akide ve amel üzerine oturtulmuş olmasıdır.

Meselenin bu yanı göz ardı edilerek yapılacak bütün tahliller, kanaatimizce daima eksik ve yarım kalacaktır.

Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete ve kadere iman eden bir toplum ile iman etmeyen bir toplum arasında anlayış, telakki ve yaşantı bakımından ne derece farklılıklar olacağı izahtan varestedir. Ayrıca namaz, oruç, zekât, hac ve diğer amelî hususlarla mücehhez bir toplum ile bunlardan mahrum kalabalıkların birbirinden farklı oldukları açıktır. Bu itibarla bir kere daha tekrar etmeliyim ki, İslâm’ın içtimaî yapısı tamamen akide ve amele dayalıdır ve değerlendirmeler de bu esasa göre yapılmalıdır.

İsterseniz, mealini vereceğimiz şu ayetle bu konuyu biraz daha açmaya çalışalım:

“Daha önce Medine’yi yurt edinen ve imana sarılanlar, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü de içlerinde (olumsuz hiç) bir şey hissetmezler. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi (kardeşlerini) nefislerine tercih ederler.” (Haşir, 59/9)

Mus’ab b. Umeyr’in gayret ve çalışmalarıyla Medine, kısa zamanda İslâm Site Devleti’nin kurulmasına müsait bir zemin hâline gelmişti. Bu cümleden olarak bir taraftan Ensar, Muhacir kardeşleri için barınacak yer hazırlarken, diğer taraftan kendilerini iman cihetiyle yeterli hâle getirmeye çalışıyorlardı. Zira üzerlerine alacakları bu dağlardan daha ağır yük başka türlü taşınacak gibi değildi. Bu itibarla, neleri varsa hepsini göç eden kardeşleri uğrunda harcamaya hazırlanıyorlardı. Hazırlanıp verdiler; sonra da verdikleri her şeyi bütün bütün unutarak bihakkın ensar olduklarını ortaya koydular.

İşte Ensar buydu ve onlar bu seviyeyi yakalamışlardı. Evet, onlar, daha önce yaptıkları hiçbir iyiliği hatırlamamakta kararlı, minnet ü ezaya götüren her şeye karşı da kapalıydılar. Onları bu kıvama getiren, başka değil, imanlarıydı. İşte, imanla içtimaî yapı arasındaki ince ve sırlı münasebet!..

© 2015