Logo
Print this page
Mukarrabin lüks yaşayamaz mı?

Mukarrabin lüks yaşayamaz mı?

İsmailağa camiası , Bayram Ali Öztürk Hocanın menfur bir şekilde öldürülmesi sonrası Türkiye gündemini ciddi meşgul etmeye başladı. Türkiye’de ikinci bir 28 Şubat süreci başlatma düşüncesinde olanların bu konuda İsmailağa camiasını tercih etmeleri doğru bir karardı, çünkü çarşaf ve sarık gibi irtica(!) haberlerinin vazgeçilmez unsurları en çok bu camiada görülmekteydi. Madem irtica hortlatılmalıydı , o halde bu konuda en iyi malzeme(!) alınacak bir camia tercih edilmeliydi.


Daha önce Menzil camiasının muhterem büyüğü Muhanmmed Raşid Hazretlerine bir Ramazan Bayramı mübarekleşmesinde zehirli şırınga ile yapılan suikast girişimi ve yine İsmailağa camiasından Hızır Ali Muratoğlu Hocanın silahlı saldırı sonucu öldürülmesi olayları ile benzerlik arz eden bu son suikast girişiminde amaçlanan postmodern bir darbe zemini oluşturma gayreti, hedefine ulaşamamıştır.

Gerek geçmişten dindar kesimin kazandığı müsbet tecrübeler , gerek Türkiye’nin ekonomik olarak ilk 28 Şubat sürecinden çok daha güçlü bir performansa sahib olması , gerek AB sürecinde katedilen mesafe ile asker-sivil ilişkilerinin gelişmiş ülkeler seviyesine yükselme trendi göstermesi hedefin askıda kalmasına sebeb olan başlıca nedenler olarak gözükmektedir.

A planındaki hedef’e ulaşamayan malum çevreler , hemen B planını devreye sokarak , yine İsmailağa camiasından Cübbeli Ahmet Hoca üzerinden hem İslami camianın hemde  diğer İslam büyüklerini yıpratma ve sevenlerinin gözünden düşürme hamlesine dönüşüverdi. Madem irtica furyası başlatılmış ancak istenen sonuca gidilememişti , o halde irtica ile bağdaştırılabilinecek malzemeler medya’da konuşulmaya devam etmeliydi. Nitekim çok geçmeden , söylediği ile yaptığı çoğu zaman birbirine uymayan , dün acımasızca eleştirdiği kişiler ile yarın hiçbir şey yokmuş gibi onlara yaranmaya çalışan ve emrinde çalışmayı içine sindiren Sabah gazetesinden Fatih Altaylı “Türkiye’de irtica yok , ama Gülen var” şeklinde bir yazıyı kaleme alacak , Cübbeli Ahmet Hoca üzerinden daha çok prim yapacağı belli olan Hocaefendi nazara verilmiş olunacaktır.

Burda sorulması gereken can alıcı husus şudur : Acaba popüleritem üzerinden her ne kadar helal ve masumda olsa , ileride aleyhimde kullanılacak ve Müslümanlara zarar verecek bir yaşantım varmı ? Kanunen uygun olsa da, başkalarına koz verecek bir icraatım var mı ?

“Hasenat-ı Ebrar , Seyyiatı mükarrebin” düsturu burada bize bir ölçü getirmektedir. Mukarrabin (Allah’a yakın olan kullar) , Ebrar (iyi, özü sözü doğru) olanların sevab kazandığı veya amel defterlerine günah işlenmediği amelleri işlerlerse günah kazanabilir , Allah’ın gadabını üzerine celbedebilirler. Mukarrabin olan veya halkın nazarında mukarrabin gözükenler , Müttaki olan veya halkın nazarında muttaki gözükenler , kendilerini ebrar olarak telakki ederek adım atarlarsa yaptıklarının tersiyle tokat yiyebilirler.

Bugün benim gibi sıradan bir Müslüman yurtdışında 5 yıldızlı bir Otelde başkasının daveti üzerine giderek tatil yapabilir, eşine 5000 Dolarlık saat alabilir , yüzme havuzlu bir malikanede yaşayabilir , jet-ski’ye binebilir ama sizin gibi mukarrabin olan veya en azında öyle olduğu zannedilen bir kişi bunu yaparsa , “örnek olan” makamındaki mukarrabin , “örnek alan “ ebrar makamına düşerse , sadece kendisine zarar vermekle kalmaz , kendisi üzerinden diğer Müslümanlarda zarar verilmesine sebeb verebilir.

Hayatında bu kadar hassas yaşayan Mukarrabin’lerin başında Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini zikredebiliriz. Bırakın helal veya mübah olan amelleri terketmeyi, şahsında İslam’a zarar gelebilir veya Farzı ayn hükmünde olan İslam’i Hizmetine engel teşkil edebilir endişe ve mülahazası ile , sünnet hükmünde olan evlenmek ve sakal bırakmayı terk etmiş , ancak talebelerine bu konuda engel olmamıştır. Asr-ı Sadetten sonra , İslam’ın bu denli unutulduğu ve acımasızca eleştirildiği , dinsizliğin bu kadar yaygınlaştığı bir dönem yaşamayan Alem-i İslama Hizmet noktasında , bir mukarrabine yakışacak tavır sergilemiştir.

Netice olarak diyebiliriz ki; İslam’i Hizmetlerde önde olan veya önde gözükenler , konumlarına yakışır hal ve davranışları sergilemedikleri müddetçe , şahıslarında İslama ve müslümanlara verdikleri zararların vebalini , kırdıkları potların ve kaçırdıkları insanların hesabını nasıl vereceklerini düşünmeli , bu hususta olabildiğince hassas olmalıdırlar. Elverir ki , maksatlarının aksiyle manevi bir tokat yemiş olmasınlar.

 

© 2015