17 ve 25 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu'ndan sonra ülkemiz adeta bir kırılma dönemi yaşadı..

Yolsuzluğun olup olmadığı, ismi geçenlerin bu yolsuzluğu yapıp yapmadıkları sorgulanması gerekirken, bu suç unsuru işleri yapanları ortaya çıkaran savcı ve polisler üzerinden bu operasyonların önü kesilip, AK Parti ve hükümete darbe girişimi yaygarası koparılarak "cemaat yaptı" algısı oluşturma operasyonu başladı.

Suçluyu görmeden suçsuz insanlara cürm atmak suretiyle büyük bir kara propaganda başlatıldı..

Bu algı operasyonunun en önemli bir sebebi de sayın başbakanımızın biricik oğlu Bilal Erdoğan'ın adının da şaibeliler listesinde olmasıydı bence.

Kendisini bu çıkmazdan kurtaracak en iyi siyasi rolün bir düşman icad edilip, bu düşmanı iç ve dış mihraklarla bağlantılı süsü ile süsleyip, bunların ülkemiz ve milletimizin iradesine kast ettikleri yalanını örtü yapıp mağdur rolüne yatmayı akıl eden mabeyn-i hümayunlar ve sayın başbakanımız satın aldıkları kalemşörlerle bu algı operasyonunun iş vereni oldular.

Bu kalemşörlerden hangisine ne diyelim? Saymakla da bitmezler! Ama bir tanesi var ki daha önce hüznü zanla baktığı (en azından ben öyle düşünüyorum) hizmet hareketine şimdilerde akıl almaz ithamlarda bulunuyor.

Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan öyle akıl almaz ifadeler sarf ediyor ki, insanın aklı almıyor.

Hizmet hareketi ve cemaate atfen "hain olarak algılanıyorlar" diyebilecek seviyeye geldi.

Ne Bilal miş! dedim kendi kendime... Ne Hilal'lerin batmasına vesile oluyor..