Ali Eren (Vakit gazetesi yazarı) ile Diyalog üzerine röportaj -1
- Written by Yusuf Ziya
- font size decrease font size increase font size
- Add new comment
Genc::Adam :
Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür ederiz. Ali Bey , pek çok yazınızda Diyaloğa karşı bir tutum sergiliyorsunuz. Karşı olduğunuz "Diyalog" mu , yoksa "Din müntesibleri arası" yapılan Diyalog faaliyetleri mi ?
Ali Eren :
Diyalog, “alâka ve irtibat kurmak ve karşılıklı konuşmak" manalarına geldiğine göre, kiminle olursa olsun diyaloga karşı olmak mânâsız olur. "Din mensupları arası” diyaloğa gelince.Türkiye’de yapılanın ismi bu da değildir. Dolayısıyla, olmayan bir şeye, karşı olup olmamak da mânâsız olur. Zannedersem, bu iki ayrı tabirle, Türkiye’de 10-12 senedir yapılan
“Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü”yü soruyorsunuz.
Gerçi, bu faaliyete kısaca bazen “Diyalog” bazan da –bilhassa tenkitlerden sonra- “Din mensupları arası diyalog” denilmektedir. Fakat siz ikisi arasında fark görüyor olmalısınız ki, “Diyalog” ile “Din mensupları arasında diyalog” şeklinde ayrı ayrı iki ifade ile sormuşsunuz.O halde, önce soruda mutabık kalmamız icap eder. Buna rağmen, sorduğunuz iki tabir üzerinden esas cevabımı versem o da uygun olmaz. Çünkü, “Dinlerarası Diyalog ve
Hoşgörü” diye bir faaliyet varsa da siz bana onu sormuyorsunuz. Sorduğunuz iki tabirin cevabını ise yukarıda kısaca verdim.
Genc::Adam :
Bazı hususlarda ‘kavram kargaşası’ yaşıyoruz kanaati ile bu soruyu
sormuştum. “İslam’da Diyalog vardır , ama din müntesibleri arası Diyalog yoktur “ deniyor.
Halbuki , sizin ifadeniz doğrultusunda “alâka ve irtibat kurmak ve karşılıklı konuşmak"
manasında , diğer din mensubları ile (papaz , haham veya kardinal) Diyalog kurulabilinir.
Sizin itiraz ettiğiniz husus - anladığım kadarıyla – diğer din müntesibleri ile yapılan Diyalog
Hizmetlerinin yapılış metodu ve şekliyle alakalı. Şayet böyleyse , bu bağlamda sormak
istiyorum ; sizin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfına belki de örnek teşkil edebilecek diğer din
mensubları ile bu manada bir Dialoğunuz oldu mu ?
Ali Eren :
“İslamda diyalog vardır ama,din müntesibleri arası Diyalog yoktur” denilir mi?
denilir mi? “Diyaog yapalım ama bir dine müntesib olanlarla yapmayalım” demek, “Din
müntesibleriyle küs olalım, sadece dinsizlerle diyaloğa geçelim” demek gibi bir şey.
.
Diyalog kelimesini ister “Tebliğ” manasına alalım. İsterse sadece “Konuşmak”
manasına alalım, her iki durumda da, Din müntesibleriyle ilgili bir yasak yok.İslamda
tebliğ var ve bu isteğe bağlı değil bir emirdir. Dolayısıyla,müslüman olmayan herkesle
imkan nisbetinde konuşmak, -islamı tebliğ maksadıyla olmak şartıyla- yasak şöyle dursun
vazifemiz.
Benim diyaloğa itirazıma gelince. Evet, anladığınız gibi sadece yapılan diyalog
faaliyetlerinin şekline itiraz ediyorum. Yani neredeyse her vesileyle, ehli kitabı bilhassa
Hıristiyanları aynen Müslümanlar gibi kurtulanlar, Hıristiyanlığı da İslam gibi bir kurtuluş
yolu göstermelerine itiraz ediyorum.Gazeteciler Vakfı, beni bir defa, diyalog aleyhindeki
bir yazım üzerine aradı. Konuşmak bilgi vermek üzere davet ettiler. Konuşan Cemal
Uşşak Bey’di. Benim diyalog hakkındaki bilgilerim yanlışmış, görüşürsek doğru bilgi
vereceklermiş. Bu cümlelerle görüşmek için davet etti. Gittim. Hatta iki defa gittim. Bilgi
verecekti ya… Birinci gidişimde yemek verdiler, çay da verdiler fakat bir türlü bilgi
vermiyorlar. Cemal Bey bana sadece, duvarlarda fotoğrafları asılı olan bu günün bazı
Hıristiyan ve Yahudi ileri gelenlerinin fotoğraflarını göstererek, “Şu şöyle itibarlı birisi,
şunun şöyle bir ağırlığı var…” şeklinde izahlar yaptı. Öylece ayrıldık. Kendisi de
diyalog taraftarı olan Ali Erkan Kavaklı ile beraber bir defa daha gittik.Giderken, Ali
Erkan Bey karşı düşüncedeydi. Orada, benim Cemal Bey’le konuşmamızı dinledi, fikri
değişti ve hatta Cemal Uşşak Bey’e, “Bırak Cemal Bey. Bunun müdafaa edilecek hiç
bir tarafı yok“ dedi. Ali Erkan Bey hayattadır.Bundan başka, Diyalog platformu başkanı
dedi. Ali Erkan Bey hayattadır.Bundan başka, Diyalog platformu başkanı
Prof. Bekir Karlığa ile,aynı heyetten Prof. Ömer Faruk Harman’la, Prof. Suat Yıldırım’la,
Bakan Prof. Mehmet Aydın’la bu hususta ayrı ayrı görüşme ve konuşmalarımız oldu. Bu
görüşme ve konuşmaların hepsinde ama hepsinde ben ne söylemişsem hep kabul ettiler.
Ama diyalog toplantılarında tersini konuşuyorlar tersini yapıyorlar. Bu ismini verdiğim
zevat da hayattadır.Bu zatlar, bu benim söylediklerime itiraz ederlerse veya bu
söylediklerim sizi tatmin etmezse, arzu ederim ki sizin huzurunuzda onlarla ayrı ayrı veya
topluca yüzleşelim.Din mensupları ile bu manada diyaloğum ise yok gibidir. Sadece,
birkaç toplantıda bazı Hıristiyan veya Yahudilerle uzun olmayan konuşmalarım oldu.
Genc::Adam :
Anladığım kadarıyla , Din müntesibleri arası Diyalog vardır ve olmalıdır, ancak
günümüzde bu işi aktif yapan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının yöntemlerini doğru
bulmuyorsunuz. Bir takım uslub ve söylemlerin ikna edici bir şekilde
açıklanamadığından yakınıyorsunuz. Diğer yandan diğer din mensubları ile Diyaloğunuzun
yok denecek kadar az olduğundan bahsediyorsunuz. O zaman size düşen daha güzelini ortaya
koymak olmalı değil mi?
Ali Eren :
Hayır! Böyle bir yakınmam yok. “Bir takım üslup ve söylemlerin ikna edici bir şekilde
açıklanamamasından” yakındığımı falan söylemedim. Söylemediğim gibi, sözlerim yakınmaya delâlet de
yakındığımı falan söylemedim. Söylemediğim gibi, sözlerim yakınmaya delâlet de
etmiyor.Ya ne var? Anlatayım:
Ben, -ikinci sorunuza verdiğim cevapta da ifadeye çalıştığım gibi- ehli kitabı hususiyle Hıristiyanları cennetlik
gösterme tavrını hazmedemiyorum. Dikkat buyurunuz, tenkit, yakınma değil; hazmedemiyorum.Mesele, sadece
bir takım üslup ve söylemlerin “açıklanamaması” olsa, o kadar mühim değil. Çünkü, “Açıklayamamak” elde
olmayan bir şeydir. İnsan, bir şeyi yapamıyor olabilir. Gücü yetmediği için de suçlanmaz. Diyalogta ise,
“açıklanamama” veya “açıklayamama” diye bir şey yok. Diyalog faaliyetini sürdüren zatların hepsi eli kalem
veya diye bir şey yok. Diyalog faaliyetini sürdüren zatların hepsi eli kalem
tutan, ağzı laf yapan akademik insanlar. Söylemek istediklerini gayet rahat, hatta değişik şekillerde
açıklayabilecek kimselerdir. Böyle kimseler hakkında “Açıklayamıyorlar” demek yanlış olur. Ben böyle bir şey
söylemiyorum. Ama, açıklama kelimesini kullanacak olursak şöyle diyebiliriz: Açıklayabilecek durumda
oldukları halde açıklamıyorlar. Hatta daha da ileri gidip, yanlış şeyleri dile getiriyorlar. Yani, açıklama
güçlerini yanlışları dile getirmekte kullanıyorlar. Bu yanlışların neler olduğunu umarım ileriki sorularınızda
sorarsınız. Siz unutsanız da ben onları teker teker saymadan bu röportajı bitirmek istemem.
Bana ayrıca şunu soruyorsunuz: Diğer din mensupları ile diyaloğunuzun yok denecek kadar az olduğundan
bahsediyorsunuz. O zaman size düşen daha güzelini ortaya koymak olmalı değil mi?
Cevabımı arzedeyim:
İslama hizmetin tek yolu diğer din mensuplarıyla diyalog değil. Hizmet yolları çok. Bizim de kendimize göre
yapmaya çalıştığımız bir şeyler var. Şu andaki konumuz diyalog olduğu için, size o cihetten cevap arzedeyim:
Ben Ali eren olarak bir holding veya şirket değilim; tek kişiyim. Diyalog toplantıları için, büyük organize ve lüx
ve büyük salonlar gerek. Bu toplantıların, ne kadar büyük masraflarla ve ne büyük organizasyonlarla yapıldığını
siz de biliyorsunuz. Sorduğunuz şey, gücümün yetmeyeceği bir şeydir. Bu soruyu sormanıza ihtiyaç var mıydı
bilmiyorum. Ama, diyalog toplantılarında, başka toplantılarda veya başka yerlerde karşılaştığım Hıristiyan ve
Yahudilerle,-kendime düşen kadar- diyaloğa geçiyorum. Tek başıma,düşünülen şekilde diyalog yapamayacağımı
söyledim. Eğer diyalog faaliyetinde bulunan arkadaşlar bana, “Bizi tenkit ediyorsun. Madem öyle, buyur gel
sen de konuş.Nasıl yapılacağını bir de senden görelim” şeklinde bir teklif gelse, memnuniyetle
şeklinde bir teklif gelse, memnuniyetle
gelirim…Böyle bir teklif olmaması bir tarafa, çok israr etmeme rağmen dinleyici olarak bile çağırmıyorlar.
Mesela, Cemal Uşşak Bey’le Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda görüştüğümüz günlerden sonra Abant toplantısı
olacaktı. Kimlerin çağırılacağı daha tesbit bile edilmemişti.Cemal Bey’den rica ettim. “Söz veriyorum, orada
ağzımı açmayacağım. Sadece toplantıyı takip edeceğim; beni de çağırın” dedim. Ama çağırmadılar. Dahası
dedim. Ama çağırmadılar. Dahası
var: Gaz. ve Yaz.Vakfı’nda haftanın belli gününde konuşmalar oluyormuş, o konuşmalara dinleyici olarak
katılmak istedim. Ondan haberdar edilmek istedim, onu bile yapmadılar...
Hoşgörü” diye bir faaliyet varsa da siz bana onu sormuyorsunuz. Sorduğunuz iki tabirin cevabını ise yukarıda kısaca verdim.
Genc::Adam :
Bazı hususlarda ‘kavram kargaşası’ yaşıyoruz kanaati ile bu soruyu
sormuştum. “İslam’da Diyalog vardır , ama din müntesibleri arası Diyalog yoktur “ deniyor.
Halbuki , sizin ifadeniz doğrultusunda “alâka ve irtibat kurmak ve karşılıklı konuşmak"
manasında , diğer din mensubları ile (papaz , haham veya kardinal) Diyalog kurulabilinir.
Sizin itiraz ettiğiniz husus - anladığım kadarıyla – diğer din müntesibleri ile yapılan Diyalog
Hizmetlerinin yapılış metodu ve şekliyle alakalı. Şayet böyleyse , bu bağlamda sormak
istiyorum ; sizin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfına belki de örnek teşkil edebilecek diğer din
mensubları ile bu manada bir Dialoğunuz oldu mu ?
Ali Eren :
“İslamda diyalog vardır ama,din müntesibleri arası Diyalog yoktur” denilir mi?
denilir mi? “Diyaog yapalım ama bir dine müntesib olanlarla yapmayalım” demek, “Din
müntesibleriyle küs olalım, sadece dinsizlerle diyaloğa geçelim” demek gibi bir şey.
.
Diyalog kelimesini ister “Tebliğ” manasına alalım. İsterse sadece “Konuşmak”
manasına alalım, her iki durumda da, Din müntesibleriyle ilgili bir yasak yok.İslamda
tebliğ var ve bu isteğe bağlı değil bir emirdir. Dolayısıyla,müslüman olmayan herkesle
imkan nisbetinde konuşmak, -islamı tebliğ maksadıyla olmak şartıyla- yasak şöyle dursun
vazifemiz.
Benim diyaloğa itirazıma gelince. Evet, anladığınız gibi sadece yapılan diyalog
faaliyetlerinin şekline itiraz ediyorum. Yani neredeyse her vesileyle, ehli kitabı bilhassa
Hıristiyanları aynen Müslümanlar gibi kurtulanlar, Hıristiyanlığı da İslam gibi bir kurtuluş
yolu göstermelerine itiraz ediyorum.Gazeteciler Vakfı, beni bir defa, diyalog aleyhindeki
bir yazım üzerine aradı. Konuşmak bilgi vermek üzere davet ettiler. Konuşan Cemal
Uşşak Bey’di. Benim diyalog hakkındaki bilgilerim yanlışmış, görüşürsek doğru bilgi
vereceklermiş. Bu cümlelerle görüşmek için davet etti. Gittim. Hatta iki defa gittim. Bilgi
verecekti ya… Birinci gidişimde yemek verdiler, çay da verdiler fakat bir türlü bilgi
vermiyorlar. Cemal Bey bana sadece, duvarlarda fotoğrafları asılı olan bu günün bazı
Hıristiyan ve Yahudi ileri gelenlerinin fotoğraflarını göstererek, “Şu şöyle itibarlı birisi,
şunun şöyle bir ağırlığı var…” şeklinde izahlar yaptı. Öylece ayrıldık. Kendisi de
diyalog taraftarı olan Ali Erkan Kavaklı ile beraber bir defa daha gittik.Giderken, Ali
Erkan Bey karşı düşüncedeydi. Orada, benim Cemal Bey’le konuşmamızı dinledi, fikri
değişti ve hatta Cemal Uşşak Bey’e, “Bırak Cemal Bey. Bunun müdafaa edilecek hiç
bir tarafı yok“ dedi. Ali Erkan Bey hayattadır.Bundan başka, Diyalog platformu başkanı
dedi. Ali Erkan Bey hayattadır.Bundan başka, Diyalog platformu başkanı
Prof. Bekir Karlığa ile,aynı heyetten Prof. Ömer Faruk Harman’la, Prof. Suat Yıldırım’la,
Bakan Prof. Mehmet Aydın’la bu hususta ayrı ayrı görüşme ve konuşmalarımız oldu. Bu
görüşme ve konuşmaların hepsinde ama hepsinde ben ne söylemişsem hep kabul ettiler.
Ama diyalog toplantılarında tersini konuşuyorlar tersini yapıyorlar. Bu ismini verdiğim
zevat da hayattadır.Bu zatlar, bu benim söylediklerime itiraz ederlerse veya bu
söylediklerim sizi tatmin etmezse, arzu ederim ki sizin huzurunuzda onlarla ayrı ayrı veya
topluca yüzleşelim.Din mensupları ile bu manada diyaloğum ise yok gibidir. Sadece,
birkaç toplantıda bazı Hıristiyan veya Yahudilerle uzun olmayan konuşmalarım oldu.
Genc::Adam :
Anladığım kadarıyla , Din müntesibleri arası Diyalog vardır ve olmalıdır, ancak
günümüzde bu işi aktif yapan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının yöntemlerini doğru
bulmuyorsunuz. Bir takım uslub ve söylemlerin ikna edici bir şekilde
açıklanamadığından yakınıyorsunuz. Diğer yandan diğer din mensubları ile Diyaloğunuzun
yok denecek kadar az olduğundan bahsediyorsunuz. O zaman size düşen daha güzelini ortaya
koymak olmalı değil mi?
Ali Eren :
Hayır! Böyle bir yakınmam yok. “Bir takım üslup ve söylemlerin ikna edici bir şekilde
açıklanamamasından” yakındığımı falan söylemedim. Söylemediğim gibi, sözlerim yakınmaya delâlet de
yakındığımı falan söylemedim. Söylemediğim gibi, sözlerim yakınmaya delâlet de
etmiyor.Ya ne var? Anlatayım:
Ben, -ikinci sorunuza verdiğim cevapta da ifadeye çalıştığım gibi- ehli kitabı hususiyle Hıristiyanları cennetlik
gösterme tavrını hazmedemiyorum. Dikkat buyurunuz, tenkit, yakınma değil; hazmedemiyorum.Mesele, sadece
bir takım üslup ve söylemlerin “açıklanamaması” olsa, o kadar mühim değil. Çünkü, “Açıklayamamak” elde
olmayan bir şeydir. İnsan, bir şeyi yapamıyor olabilir. Gücü yetmediği için de suçlanmaz. Diyalogta ise,
“açıklanamama” veya “açıklayamama” diye bir şey yok. Diyalog faaliyetini sürdüren zatların hepsi eli kalem
veya diye bir şey yok. Diyalog faaliyetini sürdüren zatların hepsi eli kalem
tutan, ağzı laf yapan akademik insanlar. Söylemek istediklerini gayet rahat, hatta değişik şekillerde
açıklayabilecek kimselerdir. Böyle kimseler hakkında “Açıklayamıyorlar” demek yanlış olur. Ben böyle bir şey
söylemiyorum. Ama, açıklama kelimesini kullanacak olursak şöyle diyebiliriz: Açıklayabilecek durumda
oldukları halde açıklamıyorlar. Hatta daha da ileri gidip, yanlış şeyleri dile getiriyorlar. Yani, açıklama
güçlerini yanlışları dile getirmekte kullanıyorlar. Bu yanlışların neler olduğunu umarım ileriki sorularınızda
sorarsınız. Siz unutsanız da ben onları teker teker saymadan bu röportajı bitirmek istemem.
Bana ayrıca şunu soruyorsunuz: Diğer din mensupları ile diyaloğunuzun yok denecek kadar az olduğundan
bahsediyorsunuz. O zaman size düşen daha güzelini ortaya koymak olmalı değil mi?
Cevabımı arzedeyim:
İslama hizmetin tek yolu diğer din mensuplarıyla diyalog değil. Hizmet yolları çok. Bizim de kendimize göre
yapmaya çalıştığımız bir şeyler var. Şu andaki konumuz diyalog olduğu için, size o cihetten cevap arzedeyim:
Ben Ali eren olarak bir holding veya şirket değilim; tek kişiyim. Diyalog toplantıları için, büyük organize ve lüx
ve büyük salonlar gerek. Bu toplantıların, ne kadar büyük masraflarla ve ne büyük organizasyonlarla yapıldığını
siz de biliyorsunuz. Sorduğunuz şey, gücümün yetmeyeceği bir şeydir. Bu soruyu sormanıza ihtiyaç var mıydı
bilmiyorum. Ama, diyalog toplantılarında, başka toplantılarda veya başka yerlerde karşılaştığım Hıristiyan ve
Yahudilerle,-kendime düşen kadar- diyaloğa geçiyorum. Tek başıma,düşünülen şekilde diyalog yapamayacağımı
söyledim. Eğer diyalog faaliyetinde bulunan arkadaşlar bana, “Bizi tenkit ediyorsun. Madem öyle, buyur gel
sen de konuş.Nasıl yapılacağını bir de senden görelim” şeklinde bir teklif gelse, memnuniyetle
şeklinde bir teklif gelse, memnuniyetle
gelirim…Böyle bir teklif olmaması bir tarafa, çok israr etmeme rağmen dinleyici olarak bile çağırmıyorlar.
Mesela, Cemal Uşşak Bey’le Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda görüştüğümüz günlerden sonra Abant toplantısı
olacaktı. Kimlerin çağırılacağı daha tesbit bile edilmemişti.Cemal Bey’den rica ettim. “Söz veriyorum, orada
ağzımı açmayacağım. Sadece toplantıyı takip edeceğim; beni de çağırın” dedim. Ama çağırmadılar. Dahası
dedim. Ama çağırmadılar. Dahası
var: Gaz. ve Yaz.Vakfı’nda haftanın belli gününde konuşmalar oluyormuş, o konuşmalara dinleyici olarak
katılmak istedim. Ondan haberdar edilmek istedim, onu bile yapmadılar...