Logo
Print this page

Ali Eren'in Vakit'teki yazısı üzerine

Muhterem Ali Eren Bey ,

Güncel, bir o kadarda dini ve sosyolojik içeriği bilinmeden tartışılan bir konu olan, Dinler arası Diyalog konusu ile alakalı yazmış olduğunuz 2 örneği incelemeyi düşünüyoruz:

1.Örneğiniz :

"Profesörün sıkıntısı yüzüne yansımıştı. Diğer profesör arkadaşına; "Bir gün kızımın karşıma geçip, 'Baba, ben Hıristiyan oldum' diyeceği 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi" dedi. Üstelik kızı İmam Hatip mezunuydu. Profesör arkadaşından, kızıyla konuşup ikna etmesini istedi. Kıza ilk soru, "Neden Hıristiyan olduğu?" sorusuydu.

Kızın cevabı, Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü söylemiyle birebir örtüşüyordu. Kızcağız, tıpkı diyalogcular gibi, "Hıristiyanlar da cennete girecek diyen sizsiniz. Lâ ilâhe illallah diyen herkesin mutlaka cennete gireceğini söylüyorsunuz" dedikten sonra, "O zaman niye Hıristiyan olmayayım? Hıristiyanlık, İslâma göre çok daha kolay bir din. Başörtü mecburiyeti yok, 5 vakit namaz zorunluluğu yok. Haftada bir kiliseye gitmek yeterli. Sonunda cennete gireceksem neden kolay olanını tercih etmeyeyim."

Olayın doğruluğunu kabul ettiğimizi varsaysak bile , arada yapılan yorumların , ki size ait olmasa bile köşenizde yayınladığınıza göre , Dinler Arası Diyalog ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını kolaylıkla iafde edebiliriz.

1.Yanlış Cümle : Kızcağız, tıpkı diyalogcular gibi, "Hıristiyanlar da cennete girecek diyen sizsiniz. Lâ ilâhe illallah diyen herkesin mutlaka cennete gireceğini söylüyorsunuz"

Diyalog çalışmalarının hiçbirinde , Hristiyanlığı Hak bir Din veya onlarda ehl-i necattır tarzında bir cümle bulamazsınız. Bu yazıyı kaleme alan kişi ,M.Fethullah Gülen Hocaefendinin  Küresel Barışa Doğru adlı eseri Sh.131'de, şu cümlelerden esinlenerek sarfetmektedir:

'Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve islah etmelidir. Hatta Kelime-i Tevhidin ikinci bölümüne, yani 'Muhammed Allah'ın Resulüdür' kısmını söylemeksizin ikrar eden kimselere de merhamet nazarıyla bakılmalıdır...'

Dikkat edilirse, muhterem Hocaefendi 'merhamet' nazarı ile bakılmalıdır, diyor ama ehl-i necattır (kurtulan zümredendir) demiyor. Neden merhamet nazarı ile bakılmaldır derseniz, onun cevabınıda Muhterem Hocaefendi Fasıldan Fasıla -3 isimli eserinde 'Bir demet Sosyal Mesele' bahsinde dile getirmektedir:

'Hz. İsa (a.s) ’nın Resûlullah olduğunu kabul etme, Efendimiz (s.a.s) ’in de peygamberliğini kabul yolunu açacaktır. Evet, Hz. İsa (a.s) böyle kabul edildiği an, Efendimiz’in peygamberliği kabulü adına da bir adım atılmış olacak.. ve -inşâallah- şimdiye kadar onların ifadeleri ile 'ümmîlerin peygamberi' denilip hafife alınan Efendimiz’in, 'Rasûlullah' olduğu inancı da pekişmiş olacaktır'

İŞTE TEBLİĞ STARTEJİSİ, bize Dialog konusunda ki muhterem Hocaefendinin niyetini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. 'Allah birdir' diyenler, Hz.Muhammedin(SAV) peygamberliğini şimdilik kabul etmeseler bile, Hz.İsa (AS) 'nın Allahın oğlu değil, Allahın bir Resulu olduğunu kabul etmiş olacaklardan (teslis inancından vazgeçmiş olacaklarında dolayı) , buna bir geçiş dönemi nazarı noktasında merhametle bakılmalı. Niye? Çünkü, umuyoruzki, bu vesile ile Efendimiz (SAV) 'i kabul etmeleri daha kolay olur!

Konuya Hocaefendinin, 'Muhammederresulullah 'ın önemi ile ilgili bir yazısı ile devam edelim :

“La ilahe illallah” diyenler “Muhammedun Resûlullah” da demeli. Artık bugün eşya ve hâdiseleri didik didik eden pek çok kimse mutlak hakikat olan Allah’a ulaşma yolunda, buna karşılık pozitivizm ve rasyonalizmin getirmiş olduğu “inkâr-ı ulûhiyet” anlayışı da yavaş yavaş yıkılıyor. Batı âlemindeki ferdi hâdiselerle başlayan, yani James Jean, Eddington, Einstein gibi kimselerin dine yönelişi, şimdilerde kitlevî hüviyet kazanmak üzere.. Fakat ben ne kadar arzu ederdim, “La ilahe illallah” diyen bu insanlar, “Muhammedun Resûlullah” desin ve tam kurtuluşa ersin! Meselâ, Jean deli gibi âşık bir insan. Ama Muhammedî vapura binememiş. Eddington, astro-fizikçi. James Jean Pakistanlı bir dostundan “Allah’tan hakkıyla korkan âlim kullardır.” ayetini duyunca “Bu başka değil, bu bir Allah kelâmı...” itirafında bulunur; bulunur ama bu Hz. Peygamber’i de ikrar anlamına gelir mi? Bunu bilemeyeceğim; ama Einstein bu kâinâtı, içinde işleyen müthiş nizam ve ahengi görüp de Allah’ı kabul etmemeyi aptallık sayar. Fakat o da Hz. Muhammed (sas) ’in kaptanlığını yaptığı gemiye binemeyenlerden biri. (Fasıldan Fasıla, 2/255-56)

2.Yanlış Cümle : "O zaman niye Hıristiyan olmayayım? Hıristiyanlık, İslâma göre çok daha kolay bir din. Başörtü mecburiyeti yok, 5 vakit namaz zorunluluğu yok. Haftada bir kiliseye gitmek yeterli. Sonunda cennete gireceksem neden kolay olanını tercih etmeyeyim."

Biz diyoruzki , “Lailahİllalahmuhammederresulullah” demeyen kurtulamaz ! Teslis inancına sahip Hristiyanlık  Şirk içindedir. Buna istinaden Tebliğe muhtaçtırlar ve Diyalog ile islamın doğru tanıtılması yapılmaktadır ! Buda bir tebliğdir !

bahse konu yazınızn devamında :

Yakın zamanda yaşanmış bu olaydan, Tempo'nun son sayısında Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpapazı ile yapılmış ilginç bir röportaja geçelim.
Başpapaz Yavuz (Kapusuz) Bey, Hıristiyanlığa dönüş hikâyesini anlatırken ilginç şeyler söylüyor.
Önce ateistmiş Yavuz Bey. Sonra Fethullah Hoca cemaati ile tanışıp Nurcu oluyor. Bir süre sonra Fethullah Hoca cemaatine yakın bir başka gruba giriyor. (Bu grubun ismini vermiyor)
Grubun liderinin Hz. İsa ile ilgili söyledikleri dikkatini çekiyor. Kendi kendine Hz. İsa'yı araştırmaya başlıyor. Bu arada Turgut Üçal'la tanışıyor. Turgut Üçal da İstanbul Presbiteryen Kilisesi Başpastoru.
İlginçtir. O da Fethullah Hoca cemaatinden ayrılıp Hıristiyan olanlardan.
Nihayetinde, Yavuz Bey de, ateistlikten Nurculuğa, Nurculuktan başpapazlığa geçiş yapıyor.

Yanlış : Tempo dergisinin  04.04.2004 tarihinde yayınlana bu röportaj aslına uygun olarak alıntılanmamış.

Birkere , bahse konu haber ise şöyledir :

“Gençlik yıllarında ateist olan Yavuz Kapusuz, üniversiteye başlamasıyla birlikte Fethullah Gülen Cemaati’yle tanıştı. Bir süre bu cemaatin içinde kaldıktan sonra daha sonra başka bir tarikata bağlandı. Daha sonra kendi kendine Hıristiyanlığı benimseyen Kapusuz, zamanla Kilise’nin hizmetine girerek başpastörlüğe kadar yükseldi.”

Kendi dilinden :

“Ben gençliğimde ateisttim. Çünkü çevremde öyle şeyler görmüştüm ki, 'İnsanlar bu kadar sevgisiz, birbirine bu kadar düşman ve hoşgörüsüzken Tanrı varsa bile inanmıyorum' diyordum. Üniversiteye başladığım yıllarda Nur Cemaati ile tanıştım. Ankara Üniversitesi Kırıkkale Kampusu’nda okula başladım 1990’da. Bu cemaatin mensupları gerçekten hoşgörülü insanlar, saygı gösteren insanlar. Onlar gibi düşünmeseniz bile size saygı gösteriyorlar. Sıkıntılı zamanlarımda da gerçekten büyük desteklerini gördüm, yardım ettiler. Ateist olduğumu bildikleri halde saygı gösteriyorlardı ve bundan etkilendim. Onların yurdunda kalmak istediğimde ‘Buyurun, kapımız herkese açık’ dediler ve aldılar. Bu tutumları beni çok etkilemişti, halen de değer veriyorum o cemaatin üyelerine. O zaman dinle bir yakınlaşmam oldu ve ilk kez Tanrı’ya inanmaya başladım. ‘Evet, böyle insanlar da varmış, demek ki herkes kötü değilmiş’ diye düşündüm. Aradan uzun yıllar geçti, bazı sorunlar yaşadım, okuldan uzaklaştırıldım ve atıldım siyasi nedenlerle. Sonra bir boşluk dönemi oldu, işle güçle uğraşmaya başladım. Tekrar üniversite sınavlarına girdim ve Kocaeli Üniversite’nde okumaya başladım. Bu sefer de başka bir tarikata Ankara’da kuzenimin aracılığıyla katıldım. “


Özetlersek, bu şahıs, ateist iken, cemaate mensub kişilerin vesilesi ile cemaat yurdunda kalıyor ve bu dönemde bir Yaratıcı inancını kazanıyor. Daha sonra, siyasi nedenlerle okuldan uzaklaştırılınca, yurttan ayrılıyor ve cemaat ile ilişkisi kopuyor! Yani, daha Allah inancı bile olmayan birisini Nurcu kabul etmek insafsızlıktır! Bir ateist, Hristiyan oluyor! Ancak, haberde, Nurcu oluyor daha sonra hrsitiyan oluyor denerek, yanlış yapılmıştır !

Not: Ali Eren Bey'in Vakit gazetesinde 30.06.2005 tarihinde yazmış olduğu yazıya cevaben kaleme alınmıştır.

© 2015